عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ ، قَالَ : بَيْنَا أَنَا أَمْشِي مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي بَعْضِ حَرْثِ المَدِينَةِ وَهُوَ يَتَوَكَّأُ عَلَى عَسِيبٍ مَعَهُ ، فَمَرَرْنَا عَلَى نَفَرٍ مِنَ اليَهُودِ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ : سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ : لاَ تَسْأَلُوهُ أَنْ يَجِيءَ فِيهِ بِشَيْءٍ تَكْرَهُونَهُ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ : لَنَسْأَلَنَّهُ ، فَقَامَ إِلَيْهِ رَجُلٌ مِنْهُمْ فَقَالَ : يَا أَبَا القَاسِمِ ، مَا الرُّوحُ ؟ " فَسَكَتَ عَنْهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ يُوحَى إِلَيْهِ " ، فَقَالَ : ( وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتُوا مِنَ العِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا )
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، عَنْ عَبْدِ الوَاحِدِ ، عَنِ الأَعْمَشِ ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ ، عَنْ عَلْقَمَةَ ، عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ ، قَالَ : بَيْنَا أَنَا أَمْشِي مَعَ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ فِي بَعْضِ حَرْثِ المَدِينَةِ وَهُوَ يَتَوَكَّأُ عَلَى عَسِيبٍ مَعَهُ ، فَمَرَرْنَا عَلَى نَفَرٍ مِنَ اليَهُودِ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ : سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ : لاَ تَسْأَلُوهُ أَنْ يَجِيءَ فِيهِ بِشَيْءٍ تَكْرَهُونَهُ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ : لَنَسْأَلَنَّهُ ، فَقَامَ إِلَيْهِ رَجُلٌ مِنْهُمْ فَقَالَ : يَا أَبَا القَاسِمِ ، مَا الرُّوحُ ؟ فَسَكَتَ عَنْهُ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ يُوحَى إِلَيْهِ ، فَقَالَ : ( وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتُوا مِنَ العِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا ) ، قَالَ الأَعْمَشُ هَكَذَا فِي قِرَاءَتِنَا
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، عَنْ عَبْدِ الْوَاحِدِ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ، عَنْ عَلْقَمَةَ، عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ، قَالَ بَيْنَا أَنَا أَمْشِي، مَعَ النَّبِيِّ ﷺ فِي بَعْضِ حَرْثِ الْمَدِينَةِ وَهْوَ يَتَوَكَّأُ عَلَى عَسِيبٍ مَعَهُ، فَمَرَرْنَا عَلَى نَفَرٍ مِنَ الْيَهُودِ فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ. فَقَالَ بَعْضُهُمْ لاَ تَسْأَلُوهُ أَنْ يَجِيءَ فِيهِ بِشَىْءٍ تَكْرَهُونَهُ. فَقَالَ بَعْضُهُمْ لَنَسْأَلَنَّهُ. فَقَامَ إِلَيْهِ رَجُلٌ مِنْهُمْ فَقَالَ يَا أَبَا الْقَاسِمِ مَا الرُّوحُ فَسَكَتَ عَنْهُ النَّبِيُّ ﷺ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ يُوحَى إِلَيْهِ فَقَالَ {وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتُوا مِنَ الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً}. قَالَ الأَعْمَشُ هَكَذَا فِي قِرِاءَتِنَا.
Narrated Ibn Mas`ud:While I was walking in company with the Prophet (ﷺ) in one of the fields of Medina, the Prophet (ﷺ) was reclining on a palm leave stalk which he carried with him. We passed by a group of Jews. Some of them said to the others, "Ask him about the spirit." The others said, "Do not ask him, lest he would say something that you hate." Some of them said, "We will ask him." So a man from among them stood up and said, 'O Abal-Qasim! What is the spirit?" The Prophet (ﷺ) kept quiet and I knew that he was being divinely inspired. Then he said: "They ask you concerning the Spirit, Say: The Spirit; its knowledge is with my Lord. And of knowledge you (mankind) have been given only a little
Telah menceritakan kepada kami [Musa bin Ismail] dari [Abdul Wahid] dari [Al A'masy] dari [Ibrahim] dari [Alqamah] dari [Ibnu Mas'ud] berkata, "Pernah aku berjalan bersama nabi shallallahu 'alaihi wasallam di sebagian kebun Madinah, sedang ketika itu beliau bersandar di atas sebuah dahan pohon kurma, saat kami melewati beberapa orang Yahudi, sebagian mereka berkata kepada sebagian lainnya, 'Tolong tanyailah dia (Muhammad) tentang nyawa', sementara sebagian mereka berkata, 'Jangan engkau bertanya kepadanya suatu hal yang kalian sendiri ketakutan terhadapnya'. Namun sebagian mereka ngotot berkata, 'Sungguh kami akan bertanya kepadanya! ' Lalu sebagian di antara mereka datang menemui beliau dan berkata, "Wahai abu Qasim, apa nyawa itu?" Nabi shallallhu'lihiwasallam terdiam, maka aku pun tahu bahwa beliau sedang menerima wahyu. Lantas beliau membacakan ayat: '(Dan mereka bertanya kepadamu tentang nyawa, katakanlah 'Bahwasanya nyawa itu urusan Tuhanku, dan tidaklah kalian diberi ilmu kecuali sedikit saja) ' (Qs. Al Isra':)
İbn Mesud şöyle anlatmıştır: Ben bir keresinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber Medine'nin tarlalarından birinde yürüyorduk. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında bulunan hurma dalından bir değneğe dayanıyordu. Derken biz, Yahudilerden bir topluluğa tesadüf ettik. Onlardan birtakımı diğer takımına "Ona ruh hakkında soru sorun" dedi. Diğer takımı da "Ona bir şey sormayın. Belki bunun hakkında hoşlanmayacağınlZ bir cevap getirir" dedi. Bazıları ise "Biz ona muhakkak soracağız" dediler. Bunun üzerine onlardan biri ayağa kalktı ve "Ya Ebe'I-Kasım! Ruh nedir?" diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sükCıt etti. Ben kendisine vahiy verilmekte olduğunu anladım. Sonunda "Sana ruh hakkında soru sorarlar. Deki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir"(İsra ı 85) ayet-i kerimesini okudu. Hadisi rivayet eden A'meş bizim kıraatimizde böyle "ve ma CıtCı = onlara verilmemiştir" şeklindedir dedi. Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal şöyle demiştir: Bu hadiste yer alan "emrullah=Allah'ın emri" ifadesinden maksat kıyamettir. Doğrusu Allah'ın emrinden maksat kıyametin kopmasıdır. Böylece kıyametin kopma saati Allah'ın hükmü ve kazasına bağlıdır. Dördüncü sırada yer alan İbn Abbas'ın Müseylime hakkındaki naklettiği hadis tam metin olarak Megazı Bölümünün sonlarında açıklamasıyla birlikte geçmişti. Hadisin buraya alınmasından maksat, "Allah'ın senin hakkındaki hüküm ve takdirini öteye geçemezsin" cümlesidir. Bu, Allah'ın senin hakkında takdir buyurmuş olduğu bedbahtlık veya mutluluk hükmünü aşamazsın demektir. İbn Mesud'un Yahudilerin ruh hakkındaki soruları ile ilgili naklettiği beşinci sıradaki hadis ve "Deki: Ruh, Rabbimin emrindendir"(İsra ı 85) ayet-i kerimesine gelince, İbn Mesud'un rivayet ettiği bu hadiste yer alan "el-emr"den maksat, "elme'mCır=emredilen şey" demektir. Bu tıpkı "el-halk" ifadesinin "el-mahluk" anlamına gelmesi gibidir. Hadisin bazı rivayet yollarında bu açıkça yer almaktadır. Süddl'nin tefsirinde Ebu Malik vasıtasıyla İbn Abbas ve başkalarından nakillerine göre "Deki: Ruh, Rabbimin emrindendir" ayeti hakkında şöyle demişlerdir: Ruh, Allah'ın yarattığı yaratıklardan birisidir. O Allah'ın emrinden bir şey değildir. Hakkında soru sorulan ruhtan maksqdın ne olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. İhtilaf noktası, bunun hayatı sağlayan ruh mu yoksa "Yevme yekumu'r-ruhu ve'l-melaiketü saffa=Ruh (Cebrail) ve melekler safsaf olup durduğu gün"(Nebe 38) "O gecede Rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar" (Kadr 4) ayetlerinde zikredilen ruh mudur? İkinci görüşü savunanlar, şöyle bir akıl yürütmüşlerdir: Soru genelde ancak vahiy yoluyla bilinen şeyler için sorulur. Hayat kaynağı olan ruh hakkında insanlar -sözkonusu olan ruhun aksine- eskiden beri söz söylemektedirler. Çünkü insanların çoğunluğu sözkonusu ruh hakkında bilgiye sahip değillerdir. Hatta hayat kaynağı olan ruhun aksine bu ruh gayb ilminden sayılır. Yüce Allah Kur'an'da vahye ruh ismini vermektedir. Nitekim "Ve kezalike evhayna ileykerruhan min emrina=işte böylece sana da emrimizle ruh (Kur'an) vahyettik. "(Şura 52) "Yuikırruha min emrihi ala men yeşa=O kullarından dilediğine iradesiyle ilgili ruhu (vahyi) indirir"(Mu'min 15) ayet-i kerimeleri buna örnektir. Yüce Allah kuwet, sebat ve zafere de "ruh" adını vermektedir. Nitekim "Ve eyyedehum bi ruhin minhu=İşte onların kalbine Allah iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir"(Mücadele 22) ayeti buna örnektir. Yüce Allah birçok ayette Cebrail'e, Meryem oğlu İsa'ya da "ruh" demiştir. Kur'an'da Adem oğluna "ruh" dendiği hiç görülmemiştir. Tam tersine Allah Adem oğluna "nefis" ismini vermektedir: "en-Nefsu'l-mutmainneh=Ey huzura kavuşmuş insan"(fecr 27) "en-Nefsü'l-emmaratu bi's-su'=çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder"(Yusuf 53) "Vennefsu'l-levvameh =Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse"(Kıyame 2) "Ve nefsin ve ma sevvaha=Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki"(Şems 7) "Küllü nefsin zaikatu'lmevt=Her can ölümü tadacaktır"(Ankebut 57) ayetleri buna örnektir. Burada geçen "ruh"un kadim olduğunu iddia edenler, kelimenin Yüce Allah'a izafe edilerek "Ve nefahtu jfhi min ruhf=Ve ona ruhumdan üflediğim"(Hicr 29) ayetini delil almışlardır. Ancak ayette buna delil yoktur. Zira izafet, bazen ilim ve kudret örneğinde olduğu gibi mevsufla birlikte bulunan sıfata, bazen de "beytullah=Allah'ın evi", "nakatullah=Allah'ın devesi" terkiblerinde olduğu gibi ondan ayrı olana da yapılabilir. Dolayısıyla "ruhuilah" bu kabil bir izafettir. İkinci olarak bu bir ait olma ve şereflendirme izafetidir. Böyle bir izafet,icad manasındaki genel izafetten daha üstündür. Sonuç olarak izafet üç mertebededir. İzafet-i icad, izafet-i teşrif ve izafet-i sıfa. Ruhun mahluk olduğu Yüce Allah'ın '1ı.llahu haliku külli şey=Allah her şeyi yaratandır"(Rad 16) "Ve huve Rabbu küllü şey=Allah her şeyin Rabbi iken"(En'am 164) "Rabbukum ve Rabbu abdikumu'levvelfn =Sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah "(Saffat 126) ayetlerinin genelliği bunu göstermektedir. Netice olarak ruhlar merbDbtur. Her merbDb, alemlerin Rabbi olan Allah'ın yaratmasının eseridir
ہم سے موسیٰ بن اسماعیل نے بیان کیا، کہا ہم سے عبدالواحد بن زیاد نے بیان کیا، ان سے اعمش نے، ان سے ابراہیم نخعی نے، ان سے علقمہ بن قیس نے اور ان سے عبداللہ بن مسعود رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ میں نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم کے ساتھ مدینہ کے ایک کھیت میں چل رہا تھا۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم اپنے ہاتھ کی چھڑی کا سہارا لیتے جاتے تھے، پھر ہم یہودیوں کی ایک جماعت کے پاس سے گزرے تو ان لوگوں نے آپس میں کہا کہ ان سے روح کے بارے میں پوچھو۔ کچھ یہودیوں نے مشورہ دیا کہ نہ پوچھو، کہیں کوئی ایسی بات نہ کہیں جس کا ( ان کی زبان سے سننا ) تم پسند نہ کرو۔ لیکن بعض نے اصرار کیا کہ نہیں! ہم پوچھیں گے۔ چنانچہ ان میں سے ایک نے اٹھ کر کہا: اے ابوالقاسم! روح کیا چیز ہے؟ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم اس پر خاموش ہو گئے۔ میں نے سمجھ لیا کہ آپ پر وحی نازل ہو رہی ہے۔ پھر آپ صلی اللہ علیہ وسلم نے یہ آیت پڑھی «ويسألونك عن الروح قل الروح من أمر ربي وما أوتوا من العلم إلا قليلا» ”اور لوگ آپ سے روح کے بارے میں پوچھتے ہیں۔ کہہ دیجئیے کہ روح میرے رب کے امر میں سے ہے اور تمہیں اس کا علم بہت تھوڑا دیا گیا ہے۔“ اعمش نے کہا کہ ہماری قرآت میں اسی طرح ہے۔
‘আবদুল্লাহ্ ইবনু মাস‘ঊদ (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন, একবার আমি নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম-এর সঙ্গে মাদ্বীনাহ্য় এক কৃষিক্ষেত কিংবা অনাবাদী জায়গা দিয়ে যাচ্ছিলাম। নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম নিজের সঙ্গে রাখা একটা খেজুরের শাখার উপর ভর দিয়ে চলছিলেন। তারপর আমরা একদল ইয়াহূদীকে অতিক্রম করছিলাম। তাদের একে অন্যকে বলতে লাগল, তাঁকে রূহ্ সম্পর্কে জিজ্ঞেস কর। আবার তাদের কেউ কেউ বলল, তাঁকে জিজ্ঞেস করো না। হয়তো তিনি এমন বিষয় উপস্থাপন করবেন, যা তোমাদের কাছে অপছন্দনীয় লাগবে। তা সত্ত্বেও তাদের কেউ বলে উঠল, আমরা অবশ্যই তাঁকে জিজ্ঞেস করব। অতঃপর তাদের একজন রাসূলুল্লাহ্ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম-এর দিকে এগিয়ে প্রশ্ন করল, হে আবুল কাসিম! রূহ্ কী? এতে নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম চুপ থাকলেন। বর্ণনাকারী বলেন, আমি তখন বুঝতে পেরেছিলাম, তাঁর প্রতি ওয়াহী নাযিল হচ্ছে, এরপর তিনি পড়লেনঃ ‘‘তোমাকে তারা রূহ সম্পর্কে জিজ্ঞেস করে। বল, ‘রূহ হচ্ছে আমার প্রতিপালকের হুকুমের অন্তর্ভুক্ত (একটি হুকুম)। এ সম্পর্কে তোমাকে অতি সামান্য জ্ঞানই দেয়া হয়েছে।’’- (সূরাহ ইসরা ১৭/৮৫)। আ‘মাশ বললেন, আয়াতে وَمَا أُوتُوا আমাদের কিরাআতে এমনটাই আছে। [১২৫] (আধুনিক প্রকাশনী- ৬৯৪৪, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
அப்துல்லாஹ் பின் மஸ்ஊத் (ரலி) அவர்கள் கூறியதாவது: நான் நபி (ஸல்) அவர்களுடன் மதீனாவில் உள்ள ஒரு வேளாண் பூமியில் (பேரீச்சந் தோட்டத்தில்) நடந்து சென்றுகொண்டிருந்தபோது யூதர்கள் சிலரை நாங்கள் கடந்துசென்றோம். அப்போது நபி (ஸல்) அவர்கள் பேரீச்சமட்டை ஒன்றை ஊன்றியபடி வந்துகொண்டிருந்தார்கள். அப்போது யூதர்களில் ஒருவர் மற்றொருவரிடம் “அவரிடம் உயிர் (ரூஹ்) பற்றிக் கேளுங்கள்” என்று சொன்னார். அதற்கு மற்றவர் “அவரிடம் கேட்காதீர்கள்; இது தொடர்பாக நீங்கள் விரும்பாத பதிலை அவர் தந்துவிடக்கூடும்” என்று சொல்ல, மற்றவர்கள் “நாம் அவரிடம் நிச்சயம் கேட்போம்” என்று சொன்னார்கள். அப்போது அவர்களில் ஒருவர் நபி (ஸல்) அவர்களிடம் எழுந்து (வந்து), “அபுல் காசிமே! உயிர் (ரூஹ்) என்பதென்ன?” என்று கேட்டார். அப்போது நபி (ஸல்) அவர்கள் (அவருக்குப் பதில் எதுவும் சொல்லாமல்) மௌனமாக இருந்தார்கள். நான் நபி (ஸல்) அவர்களுக்கு வேதஅறிவிப்பு (வஹீ) அருளப்பெறுகின்றது என்று அறிந்துகொண்டேன். “(நபியே!) உம்மிடம் அவர்கள் உயிர் பற்றிக் கேட்கின்றார்கள். உயிர் என்பது என் இறைவனின் கட்டளையால் உருவானது. அவர்களுக்குச் சிறிதளவு அறிவே வழங்கப்பட்டுள்ளது” எனும் (17:85ஆவது) இறைவசனத்தை எடுத்துரைத்தார்கள்.102 அறிவிப்பாளர்களில் ஒருவரான அஃமஷ் (ரஹ்) கூறுகிறார்கள்: (‘உங்களுக்கு’ சிறிதளவு ஞானமே வழங்கப்பட்டுள்ளது என்பதற்குப் பதிலாக) ‘அவர்களுக்கு’ என்றுதான் எங்களது ஓதலில் உள்ளது. அத்தியாயம் :