عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : " لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ ، فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا مِنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا ، وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وُكِلْتَ إِلَيْهَا ، وَإِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ ، فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا ، فَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ ، وَكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ "
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ بْنِ فَارِسٍ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ عَوْنٍ ، عَنِ الحَسَنِ ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ : لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ ، فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا مِنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا ، وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وُكِلْتَ إِلَيْهَا ، وَإِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ ، فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا ، فَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ ، وَكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ تَابَعَهُ أَشْهَلُ بْنُ حَاتِمٍ ، عَنْ ابْنِ عَوْنٍ ، وَتَابَعَهُ يُونُسُ ، وَسِمَاكُ بْنُ عَطِيَّةَ ، وَسِمَاكُ بْنُ حَرْبٍ ، وَحُمَيْدٌ ، وَقَتَادَةُ ، وَمَنْصُورٌ ، وَهِشَامٌ ، وَالرَّبِيعُ
حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ بْنِ فَارِسٍ، أَخْبَرَنَا ابْنُ عَوْنٍ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ " لاَ تَسْأَلِ الإِمَارَةَ، فَإِنَّكَ إِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ غَيْرِ مَسْأَلَةٍ أُعِنْتَ عَلَيْهَا، وَإِنْ أُعْطِيتَهَا عَنْ مَسْأَلَةٍ وُكِلْتَ إِلَيْهَا، وَإِذَا حَلَفْتَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَيْتَ غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا، فَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ، وَكَفِّرْ عَنْ يَمِينِكَ ". تَابَعَهُ أَشْهَلُ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ. وَتَابَعَهُ يُونُسُ وَسِمَاكُ بْنُ عَطِيَّةَ وَسِمَاكُ بْنُ حَرْبٍ وَحُمَيْدٌ وَقَتَادَةُ وَمَنْصُورٌ وَهِشَامٌ وَالرَّبِيعُ.
Narrated `Abdur-Rahman bin Samura:Allah's Messenger (ﷺ) said, "(O `Abdur-Rahman!) Do not seek to be a ruler, for, if you are given the authority of ruling without your asking for it, then Allah will help you; but if you are given it by your asking, then you will be held responsible for it (i.e. Allah will not help you ) . And if you take an oath to do something and later on find another thing, better than that, then do what is better and make expiation for (the dissolution of) your oath
Telah menceritakan kepada kami [Muhammad bin Abdullah] Telah menceritakan kepada kami [Utsman bin Umar bin Faris] telah mengabarkan kepada kami [Ibnu 'Aun] dari [Al Hasan] dari [Abdurrahman bin Samurah] mengatakan, Rasulullah Shallallahu'alaihiwasallam bersabda: "janganlah kamu meminta kepemimpinan, sebab jika engkau diberi kepemimpinan bukan karena meminta, kamu akan ditolong, namun jika kamu diberi karena meminta, kamu akan ditelantarkan. Jika kamu bersumpah atas suatu sumpah, kemudian melihat ada yang lain lebih baik, maka lakukan yang lebih baik, dan bayarlah kaffarat sumpahmu." Hadits ini diperkuat oleh [Asyhal bin Hatim] dari [Ibnu 'Aun] dan diperkuat oleh [Yunus], [Simak bin 'Athiyyah], [Simak bin Harb], [Humaid], [Qatadah], [Manshur] dan [Hisyam] dan [Ar Rabi]
Abdurrahman b. Semura'nın nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: "Sen (kendiliğinden) bir görevi isteme' Eğer kendin istemeksizin sana görev verilirse o işte (Allah tarafından) yardım görürsün. Eğer talebin üzerine sana görev verilirse işinde yalnız bırakılırsın. Bir şeye yemin edip de başkasını daha hayırlı gördüğünde o daha hayırlı olan işi yap ve yemininin kefaretini ver. " Fethu'l-Bari Açıklaması: İbnü'l-Münzir bu konuda şu açıklamayı yapmıştır: Rebi'a, Evzai, İmam Malik, Leys ve -Rey ehli hariç- belli başlı beldelerdeki diğer fıkıh bilginlerinin görüşü, yemini bozmadan önce kefaret vermenin geçerli olduğu yönündedir. Ancak İmam Şafii bu hükümden oruç kefaretini istisna etmiş ve "Oruç kefareti ancak oruç bozulduktan sonra verilebilir" demiştir. Rey taraftarı olan bilginler ise "Yemini bozmadan kefaret vermek geçerli değildir" demişlerdir. Tahavi onların görüşünü "Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefareti işte budur"(Maide 89) ayetine dayandırmıştır. Onlara göre ayetten maksat, "yemin edip, yemininizi bozduğunuzda ... " demektir. Muhalif görüşte olan bilginler ise Tahavi'nin yaklaşımını reddetmişler ve şöyle demişlerdir: Tam tersine ayetin takdiri "yemin edip, yemininizi bozmak istediğinizde ... " şeklindedir. Bundan daha uygun olanı ise şöyle demektir: Ayetin takdiri bunlardan daha geneldir. Bu iki takdirden biri diğerinden daha iyi değildir. Bu bilginler bir de ayetin zahirine göre kefaret bizatihi yeminle vacip olur demişlerdir. Yemini bozmadan önce kefaret vermenin caiz olduğunu savunan bilginler ise kefaret bizatihi yeminle vacip olsaydı, yeminine sadık kalan kimselerden kefaret, bilginlerin ittifakıyla saklt olmazdı diye cevap vermişlerdir. lyaz şöyle demiştir: Bilginler kefaretin sadece yemini bozmakla vacip olduğu ve yemini bozduktan sonra ertelenmesinin caiz olduğu noktasında ittifak etmişlerdir. İmam Malik, Şafii, Evzai ve Sevri yeminin bozulmasından sonra kefaretin tehir edilmesini müstehap görmüşlerdir. lyaz şöyle devam eder: Bazı Malikiler, günah olan yemin bozma kefaretinin onu bozmadan önce verilemeyeceğini ifade etmişler ve bu tavrın, masiyete yardım anlamı taşıdığını ileri sürmüşlerdir. Çoğunluk ise bu görüşü reddetmiştir. İbnü'l-Münzir şu açıklamayı yapar: Çoğunluğun delili şudur: Ebu Musa ve Abdurrahman hadislerindeki lafızların farklılığı, iki şeyden birisinin muayyen olduğunu göstermez. Yemin edene iki şey emredilmiştir. Bunlardan ikisini birden yaptığında kendisine emredileni yapmış olur. Haber, yemini bozmadan önce kefaret verilemeyeceğini göstermediğine göre geriye bu konuda akıl yürütmekten başka çare kalmaz. Kadi İyad şöyle der: Kefaretin yemini bozmadan önceden verilmesinin caizliği noktasındaki ihtilaf, onun yemini çözmek veya bozmaktan kaynaklanan günahına kefaret vermek için ruhsat olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Çoğu nluğa göre kefaret, Allahu Teala'ın yapılan yemini çözmek için getirdiği bir ruhsattır. Bundan dolayı o, yemini bozmadan önce de sonra da verilebilir .. Mazerl'nin bu konudaki görüşü şöyledir: Kefaret için üç şeyden söz edilebilir: a. Yemini etmeden önce. Bu durumda kefaret vermek bilginlerin ittifakıyla geçerli değildir. b. Yemin ettikten ve onu bozduktan sonra. Bu durumda bilginlerin ittifakıyla kefaretini vermek caizdir. c. Yemin ettikten sonra ve bozmadan önce bu durumda ihtilaf sözkonusudur. Bilginler "Siz/ere binmeniz için deve/er veren ben değilim. Fakat Allah siz/ere bu deve/eri ihsan etmiştir" hadisi hakkında şöyle demişlerdir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ifade ile onları minnet altında bırakmak istememiş ve nimetin asli malikine izafe etmek istemiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları develere yüklerken hiçbir rolünün olmadığını söylemek istememiştir. Çünkü bunu isteseydi daha sonra "Allah'a yemin ederim ki inşaailah (diye) yemin eder de sonra ondan daha hayırlısını görürsem yeminimin kefaretini verir, o daha hayırlı o/anı yaparım ve kefaret veririm" demezdL Mazeri şöyle demiştir: "Siz/eri deve/ere Allah yük/emiştir" sözünün manası şudur: Sizleri yüklediğim develeri bana veren Yüce Aııahtır. O bunu yapmasaydı benim yanımda sizi yükleyeceğim hiçbir şeyolmazdı. Bazı bilginler ise şöyle demişlerdir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yeminini unutmuş olması da muhtemeldir. Unutan kimseye herhangi bir fiil izafe edilmez. Ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in daha önce beyan ettiğimiz üzere Müslim'de yer alan "Valiahi onu unutmadım" (Müslim, Eyman) şeklindeki açık ifadesi bu görüşü reddetmektedir. Bazı bilginlere göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onları develere kendisinin yüklemediği, bunu yapanın Allahu Teala olduğu ifadesinden maksat, onun kendisine ihsan ettiği ganimete işarettir. Çünkü bu ganimet, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in çabasıyla ele geçmediği gibi, kendisi onu istemiyordu ve böyle bir beklenti içinde de değildi. Buna göre hadisin manası şöyle olmaktadır: Sizleri develere ben yüklemedim. Çünkü ilk başta yanımda böyle bir imkan yoktu. Fakat bize nasip ettiği ganimetten dolayı sizleri develere yükleyen Yüce Aııah'tır
مجھ سے محمد بن عبداللہ نے بیان کیا، انہوں نے کہا ہم سے عثمان بن عمر بن فارس نے بیان کیا، انہوں نے کہا ہم کو عبداللہ ابن عون نے خبر دی، انہیں امام حسن بصری نے، ان سے عبدالرحمٰن بن سمرہ رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ رسول اللہ صلی اللہ علیہ وسلم نے فرمایا ”کبھی تم حکومت کا عہدہ طلب نہ کرنا کیونکہ اگر بلا مانگے تمہیں یہ مل جائے گا تو اس میں تمہاری منجانب اللہ مدد کی جائے گی، لیکن اگر مانگنے پر ملا تو سارا بوجھ تمہیں پر ڈال دیا جائے گا اور اگر تم کوئی قسم کھا لو اور اس کے سوا کوئی اور بات بہتر نظر آئے تو وہی کرو جو بہتر ہو اور قسم کا کفارہ ادا کر دو۔ عثمان بن عمر کے ساتھ اس حدیث کو اشہل بن حاتم نے بھی عبداللہ بن عون سے روایت کیا، اس کو ابوعوانہ اور حاکم نے وصل کیا اور عبداللہ بن عون کے ساتھ اس حدیث کو یونس اور سماک بن عطیہ اور سماک بن حرب اور حمید اور قتادہ اور منصور اور ہشام اور ربیع نے بھی روایت کیا۔
‘আবদুর রাহমান ইবনু সামুরাহ (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন, রাসূলুল্লাহ্ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম বলেছেনঃ তুমি নেতৃত্ব চেও না। কেননা, চাওয়া ছাড়া যদি তোমাকে তা দেয়া হয় তাহলে তোমাকে তাতে সাহায্য করা হবে। আর যদি চাওয়ার পর তা তোমাকে দেয়া হয়, তবে তা তোমার দায়িত্বেই ছেড়ে দেয়া হবে (অর্থাৎ এর ভাল মন্দের দায়িত্ব তোমারই থাকবে)। তুমি যখন কোন বিষয়ে কসম কর আর অন্যটির মাঝে কল্যাণ দেখতে পাও, তখন যেটার মাঝে কল্যাণ সেটাই কর। আর তোমার কসমের কাফ্ফারা আদায় করে দাও। [৬৬২২] আশহাল ইবনু হাতিম, ইবনু আউন থেকে এবং উস্মান ইবনু আমার-এর অনুসরণ করেছেন এবং ইউনুস, সিমাক ইবনু আতিয়্যা, সিমাক ইবনু হারব্, হুমায়দ, ক্বাতাদাহ্, মানসুর, হিশাম ও রাবী‘ উক্ত বর্ণনায় ইবনু আউন-এর অনুসরণ করেছেন। (আধুনিক প্রকাশনী- ৬২৫৫, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
அப்துர் ரஹ்மான் பின் சமுரா (ரலி) அவர்கள் கூறியதாவது: அல்லாஹ்வின் தூதர் (ஸல்) அவர்கள் (என்னிடம்) “ஆட்சிப் பொறுப்பை நீயாக (விரும்பிக்) கேட்காதே! ஏனெனில், நீ கேட்காமல் அது உனக்கு வழங்கப்பட்டால், அது தொடர்பாக உனக்கு (இறைவனது) உதவி அளிக்கப்படும். (நீ) கேட்டதால் அது உனக்கு வழங்கப்பட்டால் அதோடு நீ (தனிமையில்) விடப்படுவாய். (இறைவனது உதவி கிட்டாது.) நீ ஒரு சத்தியம் செய்து, அதுவல்லாத வேறொன்றை அதைவிடச் சிறந்ததாக நீ கருதினால், அந்தச் சிறந்ததைச் செய்துவிட்டு, உனது சத்தியத்(தை முறித்த)துக்கான பரிகாரத்தைச் செய்துவிடு” என்று கூறினார்கள்.22 இந்த ஹதீஸ் பத்து அறிவிப்பாளர் தொடர்களில் வந்துள்ளது. அத்தியாயம் :