عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : بَيْنَمَا أَنَا رَدِيفُ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، لَيْسَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ إِلَّا آخِرَةُ الرَّحْلِ ، فَقَالَ : " يَا مُعَاذُ " قُلْتُ : لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ، ثُمَّ قَالَ : " يَا مُعَاذُ " قُلْتُ : لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ، ثُمَّ قَالَ : " يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ " قُلْتُ : لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، قَالَ : " هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ ؟ " قُلْتُ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ، قَالَ : " حَقُّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلاَ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا " ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ، ثُمَّ قَالَ : " يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ " قُلْتُ : لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، قَالَ : " هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ العِبَادِ عَلَى اللَّهِ إِذَا فَعَلُوهُ " قُلْتُ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ، قَالَ : " حَقُّ العِبَادِ عَلَى اللَّهِ أَنْ لاَ يُعَذِّبَهُمْ "
حَدَّثَنَا هُدْبَةُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ ، حَدَّثَنَا قَتَادَةُ ، حَدَّثَنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : بَيْنَمَا أَنَا رَدِيفُ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ ، لَيْسَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ إِلَّا آخِرَةُ الرَّحْلِ ، فَقَالَ : يَا مُعَاذُ قُلْتُ : لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ، ثُمَّ قَالَ : يَا مُعَاذُ قُلْتُ : لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ، ثُمَّ قَالَ : يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ قُلْتُ : لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، قَالَ : هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ ؟ قُلْتُ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ، قَالَ : حَقُّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلاَ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ، ثُمَّ قَالَ : يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ قُلْتُ : لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ ، قَالَ : هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ العِبَادِ عَلَى اللَّهِ إِذَا فَعَلُوهُ قُلْتُ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ ، قَالَ : حَقُّ العِبَادِ عَلَى اللَّهِ أَنْ لاَ يُعَذِّبَهُمْ
حَدَّثَنَا هُدْبَةُ بْنُ خَالِدٍ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، حَدَّثَنَا قَتَادَةُ، حَدَّثَنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ ـ رضى الله عنه ـ قَالَ بَيْنَمَا أَنَا رَدِيفُ النَّبِيِّ، ﷺ لَيْسَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ إِلاَّ آخِرَةُ الرَّحْلِ فَقَالَ " يَا مُعَاذُ ". قُلْتُ لَبَّيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ، ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ " يَا مُعَاذُ ". قُلْتُ لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ، ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ " يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ ". قُلْتُ: لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ. قَالَ " هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ ". قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ " حَقُّ اللَّهِ عَلَى عِبَادِهِ أَنْ يَعْبُدُوهُ، وَلاَ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ". ثُمَّ سَارَ سَاعَةً ثُمَّ قَالَ " يَا مُعَاذُ بْنَ جَبَلٍ ". قُلْتُ لَبَّيْكَ رَسُولَ اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ. قَالَ " هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ إِذَا فَعَلُوهُ ". قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ " حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ أَنْ لاَ يُعَذِّبَهُمْ ".
Narrated Mu`adh bin Jabal:While I was riding behind the Prophet (ﷺ) as a companion rider and there was nothing between me and him except the back of the saddle, he said, "O Mu`adh!" I replied, "Labbaik O Allah's Messenger (ﷺ)! And Sa`daik!" He proceeded for a while and then said, "O Mu`adh!" I said, "Labbaik and Sa`daik, O Allah's Messenger (ﷺ)!" He then proceeded for another while and said, "O Mu`adh bin Jabal!" I replied, "Labbaik, O Allah's Messenger (ﷺ), and Sa`daik!" He said, "Do you know what is Allah's right on His slaves?" I replied, "Allah and His Apostle know better." He said, "Allah's right on his slaves is that they should worship Him and not worship anything besides Him." He then proceeded for a while, and again said, "O Mu`adh bin Jabal!" I replied. "Labbaik, O Allah's Messenger (ﷺ), and Sa`daik." He said, "Do you know what is (Allah's) slaves' (people's) right on Allah if they did that?" I replied, "Allah and His Apostle know better." He said, "The right of (Allah's) slaves on Allah is that He should not punish them (if they did that)
Telah menceritakan kepada kami [Hudbah bin Khalid] telah menceritakan kepada kami [Hammam] telah menceritakan kepada kami [Qatadah] telah menceritakan kepada kami [Anas bin Malik] dari [Mu'adz bin Jabal] radhilayyahu'anhu mengatakan, ketika aku dibonceng Nabi shallallahu 'alaihi wasallam, dan tidak ada penghalang antara diriku dan dia selain pelepah kayu yang diletakkan dipunggung unta, beliau berseru: "Hai Mu'adz!" 'Baik, dan aku penuhi panggilanmu Ya Rasulullah, ' Jawabku. Lantas beliau lanjutkan perjalanan beberapa saat dan berujar: "Hai Mu'adz!" 'Baik, dan aku penuhi panggilanmu hai Rasulullah, ' Jawabku. Beliau bertanya: "Apa hak Allah atas hamba-Nya?" Aku menjawab; 'Allah dan Rasul-Nya yang lebih tahu'. Beliau bersabda: "Hak Allah atas hamba-Nya adalah agar mereka beribadah kepada-Nya semurni-murninya, dan tidak menyekutukan-Nya dengan sesuatu apapun." Kemudian beliau meneruskan perjalanan dan berseru; "hai Mu'adz, ' 'Baik, dan aku penuhi panggilanmu hai Rasulullah, ' Jawabku. Tanya beliau; "Apa hak hamba atas Allah?" Kujawab; 'Allah dan rasul-Nya lah yang lebih tahu'. Beliau menjelaskan: "Hak hamba atas Allah adalah agar Dia tidak menyiksa mereka
Muaz İbn Cebel r.a. şöyle anlatmıştır: Ben bineği üzerinde iken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arka tarafına binmiş, onunla aramda ancak semerin ağacı olup, beraber yol aldığımız bir sırada bana: "Ya Muazl" diye seslendi. Ben de "lebbeyk ya Resulallah ve sadeyk (buyur ya Resulallah, tekrar tekrar emrine hazırım, tekrar tekrar yardıma hazırım)" dedim. Sonra bir müddet yürüdü, ardından yine: "Ya Muazl" diye seslendi. Ben "buyur ya Resulallah! İtaate hazırım, yardıma hazırım!" dedim. Sonra bir müddet daha yürüdü. Sonra yine: "Ya Muaz İbn Cebel!" diye seslendi. Ben "buyur ya Resulallah itaatine ve yardım etmeye hazırım!" dedim. "Allah'ın kulları üzerinde ne hakkı vardır bilir misin?" diye sordu. Ben "Allah ve Resulü en iyi bilendir" dedim. "Allahın kulları üzerinde sabit olan hakkı, kulların Allah'a itaat ve ibadet etmeleri ve Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmamalandır" buyurdu. Sonra bir süre daha yürüdü. Ardından "Ya Muaz İbn Cebel" dedi. Ben yine "lebbeyk ya Resulallah ve sadeyk" dedim. "Kullar bu tevhid, ibadeti yaptıkları zaman, onlann Allah üzerindeki hakları nedir bilir misin?" diye sordu. Ben "Allah ve Resulü en bilendir!" dedim. "Kulların Allah üzerindeki hakkı, Allahın onlara azap etmemesidir" buyurdu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Allah'a İtaat Yolunda Nefsiyle Mücahede Eden Kimse." Yani Allah'a itaat yolunda nefsiyle mücahede eden kimsenin faziletinin beyanı. "Mücahede" kelimesinden maksat, nefsi istemiş olduğu ibadet dışı şeylerden alıkoymak demektir. İmam Buhariinin attığı başlıkla burada yer verdiği hadis arasındaki münasebet bu açıklamayla sağlanmaktadır. İbn Battal şöyle demiştir: Bir kimsenin nefsiyle olan cihadı en mükemmel cihattır. Çünkü Allahu Teala "Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegane bannaktır"(Naziat 40, 41) buyurmaktadır. Sözkonusu cihad, nefsi masiyetlerden, şüpheli şeylerden ve mubah olan istek duyduğu şeyleri çok çok yapmaktan alıkoymakla olur. Bunun amacı nefse bunların ahirette bol bol verilmesidir. Buna bir gerekçe de biz ekleyelim: Nefisle mücahede, kulun mubah olan şeyleri çok çok işleyerek buna alışmasının, bunun da kendisini şüpheli şeylere çekmesinin, böylece haramı işlemekten emin olamaz bir duruma düşmesinin önüne geçmek içindir. Ebu Amr İbn Buceyd şöyle demiştir: Kime dini değerli olursa ona nefsi değersiz olur. Kuşeyrı ise şöyle der: Nefisle mücahedenin aslı, onu alıştığı şeylerden kesmek ve heva ve hevesi dışındaki fiillere yönlendirmektir. Nefsin iki sıfatı vardır: a- Şehvetlere dalmak, b- İtaatten kaçınmak. Nefisle mücahede buna göre yapılır. İmamlardan biri şöyle demiştir: Nefisle cihad, düşmanla cihada dahildir. Çünkü düşmanlar üçtür: Bunların en başı şeytandır. Ardından nefis gelir. Çünkü nefis insanı Rabbi gazaplandıracak haramlara düşmeye götüren lezzetlere çağırır. Şeytan bu konuda ona yardımcıdır ve kendisine haramları süsler. Kim nefsinin heva ve hevesine muhalif olursa şeytanını baskı altına almış olur. Kişinin nefsiyle mücahedesi onu Allah'ın emirlerine uymaya ve yasaklarından kaçmaya sevketmesi demektir. Kul bu konuda güçlü olduğunda dindüşmanlarıyla cihadı kolayolur. Birincisi batını, ikincisi zahirı cihaddır. Nefisle cihad dört mertebelidir: ı - Nefsi dini, meseleleri öğrenmeye zorlamak, 2- Nefsi, bunların gereğine göre amel etmeye zorlamak, 3- Nefsi, bilmeyenleri öğretmeye zorlamak, 4- Allahiın tevhidine çağrıda bulunmak, dinine muhalif olan ve nimetlerini inkar edenlerle çarpışmaktır. Nefis ile cihada en güçlü yardımcı şeytan la cihaddır. Bu da şeytanın insana dikte ettiği şek ve şüpheyi, kendisine yasak edilen haramları güzel göstermesini, ardından mubahlardan çok yapılanın şüphelere düşürmeye yol açtığı şeyleri güzel göstermesini reddetmekle olur. Mücahedenin tamamı kişinin her durumda kendi nefsi için müteyakkız ve uyanık olması iledir. Çünkü kişi bundan gafil olduğunda şeytanı ve nefsi kendisine ayartarak yasak olan şeye düşmesine yol açar. Başarı Allah'tandır. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'Ya Muaz' diye seslendi. Ben 'lebbeyk' dedim." Bu cümlenin açıklaması Hac Bölümünde geçmişti. "Allah'ın kulları üzerinde ne hakkı vardır bilir misin?" Burada "hak"tan maksat, Allahu Teala'ın kulları üzerinde hakkı olduğu ve onların yapmakla kesin olarak yükümlü oldukları şeylerdir. İbnü't-Teymı et-Tahrır isimli eserde böyle demiştir: Kurtubi'nin görüşü ise şudur: Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, kendilerine vaat ettiği sevap ve hitabıyla yapmalarını bağlayıcı olarak istediği şeydir. "Allah'a ibadet etmeleri ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamalandır." Burada "ibadet" kelimesinden maksat, itaati yapmak, masiyetlerden kaçınmaktır. Hadiste "Allah'a şirk koşmamak" ibadet üzerine atfedilmiştir. Çünkü bu tevhidi tamamlayan bir unsurdur. Allah'a şirk koşmamanın ibadet üzerine atfedilmesindeki hikmet, bazı keferelerin kendilerinin Allah'a ibadet ettiklerini iddia etmeleridir. Fakat onlar bu iddialarına rağmen başka ilahlara ibadet ediyorlardı. Dolayısıyla ibadet ederken Allah'a şirk koşmamak şart kılındı. Bu cümlenin hal cümlesi olduğu daha önce geçmişti. Buna göre cümlenin takdiri şöyle olur: Allah'a şirk, şirk koşmaksızın ibadet etmeleridir. İbn Hibban şöyle der: Allah'a ibadet, !isan ile ikrar, kalp ile tasdik ve organlar ile amelden ibarettir. Bundan dolayı ona verilen cevapta şöyle denilmiştir: "Bunları yaptıklarında kulları üzerindeki hakkı nedir? Bu cümle de eylem "söz" ile değil, "fiiı" ile ifade edilmiştir. "Kulların Allah üzerindeki hakkı Allah'ın onlara azap etmemesidir." Kurtubi şöyle demiştir: Kulların Allah üzerindeki hakları, kendilerine vaad ettiği sevap ve karşılığı vermesidir. Onun doğru olan vaadi ve doğru sözü gereği bu hak edilmiş ve vacib olmuştur. Onun verdiği haberde yalan söylemesi, vaadinden cayması kendisi açısından mümkün değildir. Allahu Teala'ın üzerine emirden hiçbir şey vacib olmaz. Çünkü onun üzerinde bir emreden olmadığı gibi, aklın hükmü de geçerli değildir. Çünkü akıl bir yükümlülük getirmez, sadece olanı ortaya çıkarır. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- İki kişinin bir merkebe binmesi caizdir. 2- Hadisten Hz. Nebi'in (s.av) alçak gönüllü olduğu, Muaz'ın fazileti, gerek konuşma, gerekse ilimde güzel edebi yer almaktadır. Çünkü Muaz hakikatini bilmediği şeyi Allah'ın ve onun Nebiinin ilmine hava le etmektedir. Ayrıca bu hadisten onun Hz. Nebi'e (s. av) yakın olduğu da anlaşılmaktadır. 3- Bir ifadeyi pekiştirmek ve anlaşılmasını sağlamak için tekrarlamak caizdir. Hoca, talebesine onu denemek ve o hüküm konusunda zorlukla karşılaştığı şeyi açıklamak için soru sorabilir. İbn Receb, Buhari'nin baş taraflarını şerh ederken şöyle demiştir: Alimler, Muaz'ın hadisteki müjdeyi insanların buna güvenmemesi için açıklanmasını yasak etmesinden şöyle bir kaide çıkarmışlardır: İnsanlar maksadını yanlış anlamasınlar diye Ruhsat hadisleri halkın arasında yayılmaz. Muaz bu müjdeyi duyduğunda sadece ameli ve Allah'tan korkusu artmıştır. Onun derecesine ermeyen kimsenin haberin zahirine güvenerek amelini ihmal etmeyeceğine güvenilemez. Kitap ve sünnetin naslarından bazı tevhid ehli asilerin cehenneme girecekleri şeklindeki mütevatir haber bu anlayışla çelişmektedir. Buna göre her iki meseleyi birbiriyle cem ve telif etmek gerekir. Bilginler bu konuda çeşitli anlayışları benimsemişlerdir. Bunlardan birisi Zühri'nin "Ruhsat farzlar ve şer'i cezalar inmeden önce sözkonusu idi" şeklindeki görüşüdür. Osman'ın abdest hakkındaki hadisi açıklanırken bu görüş ondan nakledilecektir. Bir başkası ise bu yaklaşımı haberin neshe uğramasını uzak gördüğü için uzak bir ihtimal olarar değerlendirmiş ve Muaz'ın bu haberi farzların çoğunun inmesinden daha sonra duyduğunu söylemiştir. Bazı bilginlere göre burada nesih yoktur, aksine haber genelliği üzeredir. Fakat birtakım şartlarla kayıtlıdır. Bu, ahkamın kendisini gerektiren ve manilerin bulunmamasına dayanan sebeplerin sonucu olması gibi bir şeydir. Bu husus tekamül ettiğinde yapılması gereken şey- anlaşılır. Vehb İbn Münebbih, Cenaiz Bölümünde geçen "La ilahe illallah cennetin anahtarıdır" hadisi üzerine yaptığı açıklamada buna işaret etmektedir. Kendisi orada "anahtar" ancak bazı dişleri olan bir araçtır diyerek bu kelimenin hadiste mecazen kullanıldığını ifade etmiştir
ہم سے ہدبہ بن خالد نے بیان کیا، انہوں نے کہا ہم سے ہمام بن حارث نے بیان کیا، انہوں نے کہا ہم سے قتادہ نے بیان کیا، ان سے انس بن مالک رضی اللہ عنہ نے بیان کیا اور ان سے معاذ بن جبل رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ میں رسول اللہ صلی اللہ علیہ وسلم کی سواری پر آپ کے پیچھے بیٹھا ہوا تھا۔ سوا کجاوہ کے آخری حصہ کے میرے اور نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم کے درمیان کوئی چیز حائل نہیں تھی۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم نے فرمایا، اے معاذ! میں نے عرض کیا لبیک وسعدیک، یا رسول اللہ! پھر تھوڑی دیر نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم چلتے رہے پھر فرمایا، اے معاذ! میں نے عرض کیا لبیک وسعدیک یا رسول اللہ! پھر تھوڑی دیر مزید نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم چلتے رہے۔ پھر فرمایا، اے معاذ! میں نے عرض کیا لبیک وسعدیک یا رسول اللہ! فرمایا، تمہیں معلوم ہے کہ اللہ کا اپنے بندوں پر کیا حق ہے؟ میں نے عرض کیا اللہ اور اس کے رسول کو زیادہ علم ہے۔ فرمایا، اللہ کا بندوں پر یہ حق ہے کہ وہ اللہ ہی کی عبادت کریں اور اس کے ساتھ کسی کو شریک نہ ٹھہرائیں۔ پھر نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم تھوڑی دیر چلتے رہے اور فرمایا، اے معاذ بن جبل! میں نے عرض کیا لبیک وسعدیک یا رسول اللہ! فرمایا، تمہیں معلوم ہے کہ جب بندے یہ کر لیں تو ان کا اللہ پر کیا حق ہے؟ میں نے عرض کیا اللہ اور اس کے رسول کو زیادہ علم ہے۔ فرمایا کہ بندوں کا اللہ پر یہ حق ہے کہ وہ انہیں عذاب نہ دے۔
মুয়ায ইবনু জাবাল (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন, একবার আমি নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম-এর সঙ্গে তাঁর উটের পিছনে বসলাম। অথচ আমার ও তাঁর মাঝখানে ব্যবধান ছিল শুধু সাওয়ারীর গদির কাষ্ঠ-খন্ড। তিনি বললেনঃ হে মুয়ায! আমি বললাম, আপনার নিকটে আপনার খিদমতে আমি হাজির হে আল্লাহর রাসূল! তারপর আরও কিছুক্ষণ চলার পরে আবার বললেনঃ হে মুয়ায! আমি বললাম, আপনার নিকটে আপনার খিদমতে আমি হাজির হে আল্লাহর রাসূল! তারপর আরও কিছুক্ষণ চলার পর আবার বললেনঃ হে মুয়ায ইবনু জাবাল! আমিও আবার বললাম, আপনার নিকটে আপনার খিদমতে আমি হাজির হে আল্লাহর রাসূল। তখন তিনি বললেনঃ তুমি কি জানো যে, বান্দার উপর আল্লাহ্ হক কী? আমি বললাম, আল্লাহ্ ও তাঁর রাসূল বেশি ভাল জানেন। তিনি বললেনঃ বান্দার উপর আল্লাহর হক এই যে, সে তাঁরই ‘ইবাদাত করবে, তাঁর সঙ্গে কোন কিছুকে শরীক করবে না। এরপর আরও কিছুক্ষণ পথ চলার পর আবার ডাকলেন, হে মুয়ায ইবনু জাবাল! আমি বললাম, আপনার নিকটে আপনার খিদমতে আমি হাজির হে আল্লাহর রাসূল! তিনি বললেনঃ যদি বান্দা তা করে আল্লাহর কাছে বান্দার প্রাপ্য কী হবে, তা কি তুমি জান? আমি বললাম, আল্লাহ্ ও তাঁর রাসূলই বেশি ভাল জানেন। তিনি বললেনঃ তখন আল্লাহর কাছে বান্দার হক হল তাদেরকে শাস্তি না দেয়া। [1] [২৮৫৬] (আধুনিক প্রকাশনী- ৬০৫০, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
முஆத் பின் ஜபல் (ரலி) அவர்கள் கூறியதாவது: (ஒருமுறை) நான் நபி (ஸல்) அவர்களுக்குப் பின்னால் ஒரு வாகனத்தில் அமர்ந்துகொண்டிருந்தேன். எனக்கும் நபியவர்களுக்கும் இடையே (ஒட்டகச்) சேணத்துடன் இணைந்த சாய்வுக்கட்டை தவிர வேறெதுவும் இருக்கவில்லை. (அந்த அளவுக்கு நெருக்கத்தில் நான் இருந்தேன்.) அப்போது நபி (ஸல்) அவர்கள் ‘முஆதே!’ என்று அழைத்தார்கள். நான் “அல்லாஹ்வின் தூதரே! இதோ கீழ்ப்படியக் காத்திருக்கிறேன். (கூறுங்கள்)” என்றேன். பிறகு சிறிது தூரம் சென்ற பின்னர் மீண்டும் ‘முஆதே!’ என்றார்கள். நான் “அல்லாஹ்வின் தூதரே! இதோ கீழ்ப்படியக் காத்திருக்கிறேன். (கூறுங்கள்)” என்றேன். பிறகு சிறிது தூரம் சென்றதும் மீண்டும் ‘முஆத் பின் ஜபலே!’ என அழைத்தார்கள். நான் (அப்போதும்), “அல்லாஹ்வின் தூதரே! இதோ கீழ்ப்படியக் காத்திருக்கிறேன் (கூறுங்கள்)” என்று பதிலளித்தேன். நபி (ஸல்) அவர்கள், “அடியார்கள்மீது அல்லாஹ்வுக்குள்ள உரிமை என்ன என்பதை நீர் அறிவீரா!” என்று கேட்டார் கள். நான் “அல்லாஹ்வும் அவனுடைய தூதருமே நன்கறிந்தவர்கள்” என்று சொன்னேன். நபி (ஸல்) அவர்கள், “அடியார்கள்மீது அல்லாஹ்வுக்குள்ள உரிமை என்னவென்றால், அவர்கள் அவனையே வழிபட வேண்டும்; அவனுக்கு எதனையும் (எவரையும்) இணையாக்கக் கூடாது” என்று கூறினார்கள். பிறகு சிறிது தூரம் சென்ற பின்னர் ‘முஆத் பின் ஜபலே!’ என்று அழைத்தார்கள். நான் “அல்லாஹ்வின் தூதரே! இதோ கீழ்ப்படியக் காத்திருக்கிறேன். (கூறுங்கள்)” என்று சொன்னேன். நபி (ஸல்) அவர்கள், “அடியார்கள் அதை நிறைவேற்றினால் அவர்களுக்கு அல்லாஹ்வின் மீதுள்ள உரிமை என்ன தெரியுமா?” என்று கேட்டார்கள். நான் “அல்லாஹ்வும் அவனுடைய தூதருமே நன்கறிந்தவர்கள்” என்று சொன்னேன். “அடியார்களுக்கு அல்லாஹ்வின் மீதுள்ள உரிமை என்னவென்றால், அவர்களை அவன் (மறுமையில்) வேதனைசெய்யாமல் இருப்பதாகும்” என்று சொன்னார்கள்.89 அத்தியாயம் :