عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : " إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الرَّحْمَةَ يَوْمَ خَلَقَهَا مِائَةَ رَحْمَةٍ ، فَأَمْسَكَ عِنْدَهُ تِسْعًا وَتِسْعِينَ رَحْمَةً ، وَأَرْسَلَ فِي خَلْقِهِ كُلِّهِمْ رَحْمَةً وَاحِدَةً ، فَلَوْ يَعْلَمُ الكَافِرُ بِكُلِّ الَّذِي عِنْدَ اللَّهِ مِنَ الرَّحْمَةِ لَمْ يَيْئَسْ مِنَ الجَنَّةِ ، وَلَوْ يَعْلَمُ المُؤْمِنُ بِكُلِّ الَّذِي عِنْدَ اللَّهِ مِنَ العَذَابِ لَمْ يَأْمَنْ مِنَ النَّارِ "
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ أَبِي عَمْرٍو ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي سَعِيدٍ المَقْبُرِيِّ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ يَقُولُ : إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الرَّحْمَةَ يَوْمَ خَلَقَهَا مِائَةَ رَحْمَةٍ ، فَأَمْسَكَ عِنْدَهُ تِسْعًا وَتِسْعِينَ رَحْمَةً ، وَأَرْسَلَ فِي خَلْقِهِ كُلِّهِمْ رَحْمَةً وَاحِدَةً ، فَلَوْ يَعْلَمُ الكَافِرُ بِكُلِّ الَّذِي عِنْدَ اللَّهِ مِنَ الرَّحْمَةِ لَمْ يَيْئَسْ مِنَ الجَنَّةِ ، وَلَوْ يَعْلَمُ المُؤْمِنُ بِكُلِّ الَّذِي عِنْدَ اللَّهِ مِنَ العَذَابِ لَمْ يَأْمَنْ مِنَ النَّارِ
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ عَمْرِو بْنِ أَبِي عَمْرٍو، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي سَعِيدٍ الْمَقْبُرِيِّ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ـ رضى الله عنه ـ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ﷺ يَقُولُ " إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ الرَّحْمَةَ يَوْمَ خَلَقَهَا مِائَةَ رَحْمَةٍ، فَأَمْسَكَ عِنْدَهُ تِسْعًا وَتِسْعِينَ رَحْمَةً، وَأَرْسَلَ فِي خَلْقِهِ كُلِّهِمْ رَحْمَةً وَاحِدَةً، فَلَوْ يَعْلَمُ الْكَافِرُ بِكُلِّ الَّذِي عِنْدَ اللَّهِ مِنَ الرَّحْمَةِ لَمْ يَيْأَسْ مِنَ الْجَنَّةِ، وَلَوْ يَعْلَمُ الْمُؤْمِنُ بِكُلِّ الَّذِي عِنْدَ اللَّهِ مِنَ الْعَذَابِ لَمْ يَأْمَنْ مِنَ النَّارِ ".
Narrated Abu Huraira:I heard Allah's Messenger (ﷺ) saying, Verily Allah created Mercy. The day He created it, He made it into one hundred parts. He withheld with Him ninety-nine parts, and sent its one part to all His creatures. Had the non-believer known of all the Mercy which is in the Hands of Allah, he would not lose hope of entering Paradise, and had the believer known of all the punishment which is present with Allah, he would not consider himself safe from the Hell-Fire
Telah menceritakan kepada kami [Qutaibah bin Sa'id] telah menceritakan kepada kami [Ya'qub bin Abdurrahman] dari ['Amru bin Abu 'Amru] dari [Sa'id bin Abu Sa'id Al Maqburi] dari [Abu Hurairah] radliallahu 'anhu dia berkata; saya mendengar Rasulullah shallallahu 'alaihi wasallam bersabda: "Sesungguhnya Allah menjadikan rahmat (kasih sayang) seratus bagian, maka dipeganglah di sisi-Nya sembilan puluh sembilan bagian dan diturunkannya satu bagian untuk seluruh makhluk-Nya, sekiranya orang-orang kafir mengetahui setiap rahmat (kasih sayang) yang ada di sisi Allah, niscaya mereka tidak akan berputus asa untuk memperoleh surga, dan sekiranya orang-orang mukmin mengetahui setiap siksa yang ada di sisi Allah, maka ia tidak akan merasa aman dari neraka
Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah rahmeti yarattığı gün onu yüz rahmet olarak yarattı ve doksan dokuz rahmeti kendi yanında tutup alıkoydu, geri kalan tek bir rahmeti de bütün mahlukları arasında salıverdi. Eğer kafir, Allah'ın yanında bulunan rahmetin hepsini bilir olsaydı, cennetten ümidini kesmezdi. Eğer mu'min de Allah yanındaki azabın hepsini bilir olsaydı, cehennem azabından emin olmazdı!" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Korkuyla birlikte ümitli olmak." Yani bunun müstehab olduğu. Ümit durumunda korku, korku durumunda ümit göz ardı edilemez. Bunun sebebi birincinin aldanmaya, ikincinin Allah'ın rahmetinden ümit kesmeye yol açmasıdır. Bunların her ikisi de kınanmıştır. "er-Reca." kelimesinden maksat şudur: Herhangi bir ihmalde bulunan kimse Allah'a karşı güzel zan beslemeli ve onun, günahını sileceğini ummalıdır. Aynı şekilde herhangi bir itaatte bulunan kimse onun kabul edeceğini ummalıdır. Herhangi bir masiyeti işlediğine pişmanlık duymaksızın ve ondan vazgeçmeksizin hesaba çekilmeyeceği ümidi ile bu günaha dalan kimse, aldanış içindedir. Osman el-Ciz! ne güzel söylemiştir: İtaat etmen ve kabul edilmeyeceğinden korkman saadetin alametlerindendir. İsyan etmen ve bundan kurtulacağını umman ise bedbahtlığın işaretlerindendir. İbn Mace'nin Abdurrahman İbn Said İbn Vehb vasıtasıyla babasından nakline göre Hz. Aişe şöyle anlatmıştır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e "Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar"(Mu'minun 60) ayetinde kastedilen, hırsızlık yapıp, zina eden midir diye sordum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Hayır fakat o oruç tutan, tasadduk eden, namaz kılan ve bunların kendisinden kabul edilmeyeceği korkusunu taşıyandır" dedi (İbn Mace, Zühd) Bütün bunların kişinin sağlık durumunda müstehab olduğu bilginlerce kabul edilen husustur. Bazıları şöyle demişlerdir: En uygun olanı sağlıklı iken korkunun, hastalık halinde umudun daha çok olmasıdır. Kişi ölmeye yaklaştığında bazı bilginler Allah'a ihtiyaç duyma içerdiği için sadece umutla yetinmek müstehabtır demişlerdir. Çünkü korkuyu terk etmekten kaynaklanan sakınca artık imkansız hale gelmiş olabilir. Netice olarak affını ve mağfiretini umarak Allah'a güzel zan beslemek tek çıkar yol haline gelir. "Herhangi biriniz Allah'a güzel zan beslemeden ölmesin" (Müs!im,Cenne) hadisi de bu düşünceyi teyit etmektedir. Tevhid Bölümünde bu konu hakkında açıklama gelecektir. Başkaları ise şöyle demişlerdir: Kişi güvende olduğuna kesin olarak inanarak esasen korku tarafını ihmal etmemelidir. Bu yaklaşımı Tirmizı'nin Enes'ten naklettiği şu hadis teyit etmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölmek üzere olan bir gencin yanına girdi. Ona "Kendini nasıl buluyorsun?" dedi. Genç "Allah'tan umuyorum ve günahlarımdan korkuyorum" dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bu durumda olan bir kulun kalbinde korku ve ümit bir araya geldiğinde Allah ona umduğunu verir, korktuğundan emin kılar" dedi.(Tirmizı, Cenaiz) Herhalde Buhari yukarıdaki başlıkta buna işaret etmektedir. "Süfyan" yani Süfyan İbn Uyeyne dedi ki: "Bana göre Kur'an-ı Kerim'de şu ayetten daha şiddetli bir ayet yoktur." Bu rivayetin değerlendirilmesi, açıklanması el-Ma ide suresinin tefsirinde daha önce geçmişti. "Cennetten ümidini kesmezdi." Bazı bilginler bundan maksat, "KMir Allah'ın rahmetinin genişliğini bilseydi bu bilgi, azabın büyüklüğüne dair bildiğini siler ve böylece umudu doğardı" demiştir. Bundan maksat, -rahmetin mukabili olan azaba iltifat etmeksizin- rahmetin genişliğine onu umarak ilminin bağlanması da olabilir. Hadisin yukarıdaki başlığa olan uygunluğu, onun umut ve korku doğuran vaad ve tehdidi içermesi dolayısı iledir. Her kim Allahu Teala'ın rahmet etmek istediği kimselere rahmetinin, intikam almak istediği kimselerden intikamının sıfatlarından olduğunu bilirse rahmetini uman, intikamından emin olmaz, intikamından korkan rahmetinden ümitsizliğe düşmez. Bu, -küçük bile olsa- kötülükten kaçınmaya ve -az bile olsa- itaate devam etmeye sebeptir. Kirmanı burada "lev" kelimesi hakkında kısaca şöyle söylemiştir: "Lev" burada birincinin -ilim- olmaması yüzünden, ikincinin -umut- olmadığını ifade etmektedir. Kelime bu haliyle "lev ci'teni ekramtuke = bana gelseydin, sana ikram ederdin" cümlesinin başındaki "lev" kelimesine benzemektedir. Kirmanı şöyle der: Hadisten maksat şudur: Mükellefin korku ve ümit arasında bulunması uygun olur ki umut noktasında ifrata kaçıp, iman varsa hiçbir şey zarar vermez diyen Mürde gibi olmasın. Korkuda da irrata kaçıp, büyük günah işleyen tövbe etmeden ölürse cehennemde ebedi olarak kalacaktır diyen Hariciye ve Mutezile gibi de olmasın. Allahu Teala'ın "Onun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar"(İsra 57) ifadesinde olduğu gibi tam ortada bulunurlar. İslam dinini inceleyen onun gerek usul, gerek füru kaidelerinin tümünün orta yönde olduğunu görürler. Doğruyu en iyi Allahu Teala bilir
ہم سے قتیبہ بن سعید نے بیان کیا، انہوں نے کہا ہم سے یعقوب بن عبدالرحمٰن نے بیان کیا، ان سے عمرو بن ابی عمرو نے بیان کیا، ان سے سعید بن ابی مقبری نے اور ان سے ابوہریرہ رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ میں نے رسول اللہ صلی اللہ علیہ وسلم سے سنا، آپ صلی اللہ علیہ وسلم نے فرمایا کہ اللہ تعالیٰ نے رحمت کو جس دن بنایا تو اس کے سو حصے کئے اور اپنے پاس ان میں سے نناوے رکھے۔ اس کے بعد تمام مخلوق کے لیے صرف ایک حصہ رحمت کا بھیجا۔ پس اگر کافر کو وہ تمام رحم معلوم ہو جائے جو اللہ کے پاس ہے تو وہ جنت سے ناامید نہ ہو اور اگر مومن کو وہ تمام عذاب معلوم ہو جائیں جو اللہ کے پاس ہیں تو دوزخ سے کبھی بےخوف نہ ہو۔
وَقَالَ سُفْيَانُ مَا فِي الْقُرْآنِ آيَةٌ أَشَدُّ عَلَيَّ مِنْ (لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّى تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالإِنْجِيْلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ). সুফ্ইয়ান (রহ.) বলেন, কুরআনের মধ্যে আমার কাছ এত্থেকে কঠিন আয়াত দ্বিতীয়টি নেইঃ তাওরাত, ইঞ্জিল আর তোমাদের রবের নিকট হতে যা তোমাদের প্রতি নাযিল হয়েছে তার বিধি-বিধান প্রতিষ্ঠিত না করা পর্যন্ত তোমরা কোন ভিত্তির উপরই দন্ডায়মান নও। (সূরাহ মায়িদাহ ৫/৬৮) ৬৪৬৯. আবূ হুরাইরাহ (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন, আমি রাসূলুল্লাহ্ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম-কে বলতে শুনেছি। আল্লাহ্ যেদিন রহমত সৃষ্টি করেন সেদিন একশটি রহমত সৃষ্টি করেছেন। নিরানব্বইটি তাঁর কাছে রেখে দিয়েছেন এবং একটি রহমত সমস্ত সৃষ্টির মধ্যে পাঠিয়ে দিয়েছেন। যদি কাফির আল্লাহর কাছে সুরক্ষিত রহমত সম্পর্কে জানে তাহলে সে জান্নাত লাভে নিরাশ হবে না। আর মু’মিন যদি আল্লাহর কাছে যে শাস্তি আছে সে সম্পর্কে জানে তা হলে সে জাহান্নাম থেকে নিজেকে নিরাপদ মনে করবে না। [৬০০০] (আধুনিক প্রকাশনী- ৬০১৯, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
அல்லாஹ்வின் தூதர் (ஸல்) அவர்கள் கூறினார்கள்: அல்லாஹ் அன்பையும் கருணை யையும் படைத்தபோது அதனை நூறு வகைகளாக அமைத்தான். அவற்றில் தொண்ணூற்று ஒன்பது வகைகளைத் தன்னிடமே வைத்துக்கொண்டான். (மீதியுள்ள) ஒரு வகையை மட்டுமே தன் படைப்புகள் அனைத்துக்கும் வழங்கினான். ஆகவே, இறைமறுப்பாளன் அல்லாஹ்வின் கருணை முழுவதையும் அறிந்தால், சொர்க்கத்தின் மீது அவ நம்பிக்கை கொள்ளமாட்டான். (இதைப் போன்றே,) இறைநம்பிக்கையாளர் அல்லாஹ் வழங்கும் வேதனை முழுவதையும் அறிந்தால் நரகத்தைப் பற்றிய அச்சமில்லாமல் இருக்கமாட்டார். இதை அபூஹுரைரா (ரலி) அவர்கள் அறிவிக்கிறார்கள்.53 அத்தியாயம் :