عَنْ عَبْدِ اللَّهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : " لاَ حَسَدَ إِلَّا فِي اثْنَتَيْنِ : رَجُلٌ آتَاهُ اللَّهُ مَالًا ، فَسَلَّطَهُ عَلَى هَلَكَتِهِ فِي الحَقِّ ، وَآخَرُ آتَاهُ اللَّهُ حِكْمَةً فَهُوَ يَقْضِي بِهَا وَيُعَلِّمُهَا "
حَدَّثَنَا شِهَابُ بْنُ عَبَّادٍ ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ حُمَيْدٍ ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ ، عَنْ قَيْسٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ : لاَ حَسَدَ إِلَّا فِي اثْنَتَيْنِ : رَجُلٌ آتَاهُ اللَّهُ مَالًا ، فَسَلَّطَهُ عَلَى هَلَكَتِهِ فِي الحَقِّ ، وَآخَرُ آتَاهُ اللَّهُ حِكْمَةً فَهُوَ يَقْضِي بِهَا وَيُعَلِّمُهَا
حَدَّثَنَا شِهَابُ بْنُ عَبَّادٍ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ حُمَيْدٍ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ، عَنْ قَيْسٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ " لاَ حَسَدَ إِلاَّ فِي اثْنَتَيْنِ، رَجُلٌ آتَاهُ اللَّهُ مَالاً فَسَلَّطَهُ عَلَى هَلَكَتِهِ فِي الْحَقِّ، وَآخَرُ آتَاهُ اللَّهُ حِكْمَةً فَهْوَ يَقْضِي بِهَا وَيُعَلِّمُهَا ".
Narrated `Abdullah:Allah's Messenger (ﷺ) said, "Do not wish to be like anyone, except in two cases: (1) A man whom Allah has given wealth and he spends it righteously. (2) A man whom Allah has given wisdom (knowledge of the Qur'an and the Hadith) and he acts according to it and teaches it to others
Telah menceritakan kepada kami [Syihab bin Ibad] telah menceritakan kepada kami [Ibrahim bin Humaid] dari [Ismail] dari [Qais] dari [Abdullah] mengatakan, Rasulullah shallallahu 'alaihi wasallam bersabda: "Tidak diperbolehkan iri kecuali dalam dua hal, seseorang yang Allah memberinya harta, lantas ia belanjakan untuk al haq, dan seseorang yang Allah beri hikmah, kemudian ia pergunakan untuk memutuskan hukum dan ia ajarkan
Abdullah b.Mes'ud'un nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İki kişiden başkasına hased edi/mez: Bunlar da Allah'ın kendisine bir mal verip de o malı hak yolunda tüketme fırsatı verdiği kimse, diğeri de Allah'ın kendisine hikmet verdiği ve bununla hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimsedir." Fethu'l-Bari Açıklaması: " 'Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse onlar fas/kların ta kendileridir' ayeti." İmam Buhari'nin attığı başlığa bu ayetin delilolması hadisin manhıkunun hikmete göre hükmeden kişinin övülen bir kişi olmasıdır. Hatta onun aldığı sevabı ve güzel bir şekilde yad edilmeyi kazanac:lmeyi onun elindekinin aynısını elde etmeyi temennı etmede herhangi bir sakınca görülmemiştir. Bu hadisin mefhumu böyle davranmayan kimsenin onu yapanın aksine bir durumda olacağını göstermektedir. Ayet-i kerime böyle bir kimsenin fasık olacağını açıkça ifade etmektedir. İmam Buharl'nin bu ayeti delil olarak alması, ayetin ehl-i kitap ve müslümanlar hakkında genelolduğu görüşünü tercih ettiğini göstermektedir. İsmail el-Kadı Ahkamu'!-Kur'an'da bu konudaki ihtilafı naklettikten sonra şöyle der: Ayetlerin zahiri onlar gibi yapan ve Allah'ın hükmüne aykırı hüküm uyduran, bunu am el edilecek bir din haline getiren kimselere -ister idareci olsun, ister başkası- sözkonusu tehdidin yönelik olduğunu göstermektedir. İbn Battal'ın yaklaşımı ise şöyledir: Ayetin anlamı Allah'ın indirdiği ile hükmeden kimsenin bol sevabı hak edeceği şeklindedir. Hadis, böyle bir kimseyle yarışmanın caiz olduğunu göstermekte ve bunun amellerin en şereflilerinden ve Yüce Allah'a yaklaşılan fiillerin en yücelerinden olmasını gerektirmektedir. Bu anlayışı Abdullah b. Evfa'nın naklettiği "Allah zu!metmediği müddetçe kadı ile beraberdir" hadisi teyid etmektedir. Hadisi İbnü'l-münzir nakletmiştir. Bu hadisi İbn Mace ve TirmizI'nin de naklettiklerini belirtelim.(İbn Mace, Ahkam; Tirmizi, Ahkam) Tirmizi hadisin garib olduğunu belirtmiş, İbn Hibban ve Hakim ise sahih olarak değerlendirmişlerdir. "........." "tüketmesi için" yani onu infaka, harcamaya. "Diğeri deAilah'ın kendisine hikmet verdiği kimsedir." Burada "hikmet"ten maksat, İbn Ömer hadisinde geçtiği üzere Kur'an'dır ya da bundan daha geneldir. Hikmetin kaidesi cehalete mani olup, çirkin fiilleri yasaklayandır. İbnü'I-Müneyyir hadiste yer alan "hased" kelimesinin gıpta anlamına olduğunu söylemiştir. Hadis, hakimlik şartlarını taşıyan, hakkaniyetle davranmaya gücü yeten ve kendisine yardımcı bulabilen kimseye bu göreve gelmeyi teşvik etmektedir. Çünkü hakimlik görevi iyiliği emir, mazluma yardım, hakkı hak sahibine verme, zalimin eline yapışma, insanların arasını düzeitme gibi özellikler taşımaktadır. Bütün bunlar Yüce Allah'a yakınlaşmak için yapılan ibadetlerdendir. Bundan dolayı Nebiler ve onların ardından gelen Hulefa-yı Raşidın bu görevi üstlenmişlerdir. Buradan hareketle bilginler hakimliğin farz-ı kifayeden olduğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü insanların yaşamı yargı makamı olmaksızın sürmez. Bilginler hakimlik şartlarını kendisinde toplayıp, bunu yapma gücü olan kimseye bu görevi almanın müstehap olup olmadığı noktasında ihtilaf etmişlerdir. Çoğunluk ikinci yaklaşımı benimsemiştir. Zira hakimlikte tehlike ve sonun meçhullüğü söz konusudur. Bir de bu konuda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından ağır ifadeler kullanılmıştır. Bazıları ise şöyle demişlerdir: Kişi ilim ehli ise ve kendisinden ilim alınmayacak derecede bilinmeyen bir kimse ise ya da ihtiyaç içinde ise ve hakimlik makanın haram olmayan bir taraftan maaşı temin ediliyorsa onun hakka göre hüküm vermede kendisine müracaat edilmesi ve ilminden yararlanılması için bu görevi üstlenmesi müstehaptır. Şayet meşhur birisi ise en uygun olanı ilim ve fetvaya yönelmesidir. Bulunduğu beldede yerini alacak bir kimse yoksa hakimlik görevi farz-ı kifaye olduğu ve bu görevi ondan başka yapacak bir kimse bulunmadığı için onu üstlenmesi tek seçenek olur. Ahmed b. Hanbel' den nakledilen bir görüşe göre görevi üstlenmediği takdirde günaha girmez. Zira bir başkasına fayda sağlamak kişiye zarar verdiğinde bu görevi üstlenmesi gerekli değildir. Özellikle zulmün yaygınlık göstermesinden dolayı hakkı bilip, ortaya çıkarmak mümkün olmazsa bu görevi üstlenmek gerekli değildir
ہم سے شہاب بن عباد نے بیان کیا، کہا ہم سے ابراہیم بن حمید نے بیان کیا، ان سے اسماعیل بن ابی خالد نے، ان سے قیس بن ابی حازم نے اور ان سے عبداللہ بن مسعود رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ رسول اللہ صلی اللہ علیہ وسلم نے فرمایا ”رشک بس دو آدمیوں پر ہی کیا جانا چاہئے۔ ایک وہ شخص جسے اللہ نے مال دیا اور پھر اس نے وہ حق کے راستے میں بےدریغ خرچ کیا اور دوسرا وہ شخص جسے اللہ نے حکمت دین کا علم ( قرآن و حدیث کا ) دیا ہے وہ اس کے موافق فیصلے کرتا ہے۔“
‘আবদুল্লাহ্ (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন যে, রাসূলুল্লাহ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম বলেছেন, দু’রকমের লোক ব্যতীত অন্য কারো প্রতি ঈর্ষা করা যায় না। একজন হলো এমন লোক, যাকে আল্লাহ্ ধন-সম্পদ দান করেছেন এবং তাকে তা সৎপথে ব্যয় করার ক্ষমতা দিয়েছেন। অন্যজন হল, যাকে আল্লাহ্ হিকমাত (সঠিক জ্ঞান) দান করেছেন, সে তার দ্বারা বিচার ফয়সালা করে এবং তা অন্যকে শিক্ষা দেয়। [৭৩] (আধুনিক প্রকাশনী- ৬৬৪২, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
அல்லாஹ்வின் தூதர் (ஸல்) அவர்கள் கூறினார்கள்: இரண்டு பண்புகளில் தவிர வேறு எதிலும் பொறாமை கொள்ளலாகாது. ஒருவர் தமக்கு இறைவன் அளித்த செல்வத்தை அறப்பணியில் அர்ப்பணித்தல்; மற்றொருவர் தமக்கு இறைவன் அளித்த ஞானத்தால் (மக்களின் பிரச்சினைகளுக்குத்) தீர்ப்பு வழங்கிக்கொண்டும் (பிறருக்கு) அதைக் கற்பித்துக்கொண்டும் இருத்தல். இதை அப்துல்லாஹ் பின் மஸ்ஊத் (ரலி) அவர்கள் அறிவிக்கிறார்கள்.7 அத்தியாயம் :