سَمِعْتُ المُغِيرَةَ بْنَ شُعْبَةَ ، يَقُولُ : كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّي حَتَّى تَرِمَ ، أَوْ تَنْتَفِخَ قَدَمَاهُ ، فَيُقَالُ لَهُ ، فَيَقُولُ : " أَفَلاَ أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا "
حَدَّثَنَا خَلَّادُ بْنُ يَحْيَى ، حَدَّثَنَا مِسْعَرٌ ، حَدَّثَنَا زِيَادُ بْنُ عِلاَقَةَ ، قَالَ : سَمِعْتُ المُغِيرَةَ بْنَ شُعْبَةَ ، يَقُولُ : كَانَ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ يُصَلِّي حَتَّى تَرِمَ ، أَوْ تَنْتَفِخَ قَدَمَاهُ ، فَيُقَالُ لَهُ ، فَيَقُولُ : أَفَلاَ أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا
حَدَّثَنَا خَلاَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا مِسْعَرٌ، حَدَّثَنَا زِيَادُ بْنُ عِلاَقَةَ، قَالَ سَمِعْتُ الْمُغِيرَةَ بْنَ شُعْبَةَ، يَقُولُ كَانَ النَّبِيُّ ﷺ يُصَلِّي حَتَّى تَرِمَ ـ أَوْ تَنْتَفِخَ ـ قَدَمَاهُ فَيُقَالُ لَهُ، فَيَقُولُ " أَفَلاَ أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا ".
Narrated Al-Mughira bin Shu`ba:The Prophet (ﷺ) used to pray so much that his feet used to become edematous or swollen, and when he was asked as to why he prays so much, he would say, "Shall I not be a thankful slave (to Allah)?
Telah menceritakan kepada kami [Khallad bin Yahya] telah menceritakan kepada kami [Mis'ar] telah menceritakan kepada kami [Ziyad bin 'Ilaqah] dia berkata; saya mendengar [Al Mughirah bin Syu'bah] berkata; Nabi shallallahu 'alaihi wasallam pernah mengerjakan shalat hingga kaki beliau bengkak, lalu dia katakan kepada beliau, namun beliau menjawab: "Tidak bolehkah aku menjadi hamba yang bersyukur
Muğire İbn Şu'be'nin nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki ayağı şişinceye veya kabarıncaya kadar gece namazı kılardı. Kendisine (bunun sebebi sorulduğunda) "Ben çok şükredici bir kul olmayayım mı?" diye cevap verirdi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Allah'ın haramlarına sabretmek." Bu "sabır" kavramına vacipleri işlemeye ve haramlardan kaçınmaya devam etmeye sabretmek de girer. Sözünü ettiğimiz sabır, kulun haramların çirkinliğini ve Allahu Teala'ın kulunu ahlaksızlıklardan korumak için bunları haram kıldığını bilmesinden kaynaklanır. Bu bilinç, aklı başında olan kimseyi haramları -işlenmesine karşılık tehdit gelmeseydi bile- onu terk etmeye sevkeder. Allah'tan haya etmek ve tehdidini başına geçireceğinden korkmak buna dahildir. Böylece kul kötü akıbetinden dolayı haram olan fiilleri terk eder. Kul Allahu Teala'ın gözünün ve kulağının önündedir. Bu duygu, kula kendisine yasak edilen fiillerden kaçınma duygusu verir. Allah'ın nimetlerini gözetmek de buna girer. Çünkü masiyet genellikle nimetin elden gitmesine sebeptir. Allah'! sevme de buna dahildir. Çünkü seven nefsini sevdiğinin arzularına, sabra alıştırır. Sabrın en güzel tarifi şudur: Sabır, nefsi hoş olmayan fiillerden, dili şikayetten alıkoymak, şikayete sebep olan dertleri sineye çekmek ve sıkıntının gitmesini beklemektir. Allahu Teala birçok ayette sabredenleri övmüştür. İman Bölümünün baş taraflarında "Sabır imanın yansıdır" hadisi mu allak olarak geçmişti. Rağıb şöyle der: Arapça'da sabır darlık içinde tutmak demektir. "Sabartu'şşey'e" demek bir şeyi hapsettim, sıkıştırdım demektir. Sabır, nefsi aklın veya şeriatın gerektirdiği şeye hapsetmek demektir. Sabrın bağlantılı olduğu şeylere göre manası değişiklik gösterir. Eğer bir musibet sözkonusuysa buna sabretmeye sadece "sabır" denir. Sabır düşmanla karşılaşma konusunda ise bunun adı "şecaat"tir. Konuşmaya sabır ise "kitman" denilmiştir. Sabır yasak edilen bir şeyi işlemeye karşı ise buna "iffet" denir. Bizce buradaki sabır iffet anlamındadır. "Hz. Ömer biz yaşayışımızın hayrını sabırla bulduk demiştir." Sabır "an" kelimesiyle geçişli yapıldığında masiyetlere sabır anlamına gelir. Şayet "ala" ile geçişli yapılmışsa itaata sabır anlamı taşır. "Ma yeko.nu indı min hayrin = yanımda bulunan hayırdan" yani maldan hiçbir şeyi sizlerden alıkoymuyorum. Hadis insanlardan müstağni olmaya, (yokluğa) sabredip onlardan istemeyerek iffetli olmaya, Allah'a tevekküle ve onun vereceği rızkı beklemeye teşvik etmektedir. Hadise göre sabır kişiye verilenden daha faziletlidir. Çünkü sabra karşı verilecek mükafat sınırsız ve hududsuzdur. Kurtubi şu açıklamayı yapmıştır: "Men yesta'iffe" cümlesi kim istemekten kaçınırsa anlamına gelir. "Yu'iffuhullahu" Allah yüzünün suyunu korumak ve ihtiyacını gidermek suretiyle iffetine karşılık mükafat verir demektir. "Ve men yestağni" yani her kim Allah ile birlikte olup, ondan başkasından müstağni olursa "yuğnihi" Allah ona istemeyip, müstağni olduğunu verir ve kalbinde zenginlik yaratır. Çünkü daha önce geçtiği üzere asıl zenginlik gönül zenginliğidir. "Ve men yetesabbar." Kim nefsini istememeye alıştırırsa ve kendisine rızık verilinceye kadar sabrederse "yusabbiruhullahu" Allah onu güçlendirir. Nefsine hakimiyet bahşeder ve böylece nefsi kendisine itaat eder, şiddete tahammül etmek için boyun eğer. İşte bu anda Allah onunla birlikte olur ve o da talep ettiğini elde eder. İbnü'l-Cevzı şöyle demiştir: İffetli olmak insanın durumunu başkalarından gizlemesini ve onlara karşı ihtiyacı yokmuş gibi görünmeyi gerektirdiği için kişi içten içe Allah için böyle davranmış olur ve bu davranışındaki sıdkı ve doğruluğu oranında karlı çıkar. Sabrın en hayırlı bağış olması şundandır: Nefsi sevdiği fiilden alıkoyup, kısa vadede hoşlanmadığı işi yapmaya zorlamak, kişinin yaptığı veya yapmadığı takdirde karşılığında ahirette eziyet göreceği şeylerden olmasından dolayıdır. İbnü't-Tıyn şöyle der: Resulullah s.a.v.'in "yuiffuhullahu" ifadesinin manası şudur: Ya Allah ona kendisini istemeye muhtaç bırakmayacak kadar mal verir ya da kendisine kanaat bahşeder. Doğruyu Allahu Teala bilir. "Ben çok şükredici bir kulolmayayım mı?" Bu hadisin açıklaması kalan kısmıyla birlikte geniş bir biçimde Teheccüd Bölümünün baş taraflarında geçmişti. Hadisin burada atılan başlıkla ilişkisine gelince, şükretmek vaciptir, vacibi terk etmek de haramdır. Nefsin vacib olan bir fiille meşgulolması haram fiili işlemekten sabretmesi anlamına gelir. Kısacası şükür itaata ve masiyete sabrı içerir. İmamlardan biri şöyle demiştir: Sabır şükrü gerektirir. Sabır ancak onunla tamam olur. Bunun tersini düşündüğümüzde bunlardan birisi gittiğinde diğeri de yok olur. Kim nimet içinde ise ona düşen farz şükür ve sabretmektir. Neden şükretmesi gerektiği açıktır. Neden sabretmesi gerektiğine gelince, masiyete sabredecektir. Her kim bir bela ve sıkıntı içinde ise ona farz olan sabır ve şükürdür. Neden sabretmesi gerektiği yine açıktır. Neden şükretmesine gelince, bu sıkıntı içinde Allah'ın kendi üzerindeki hakkını yerine getirmek zorundadır. Çünkü Allah'ın kul üzerinde nimet içinde yüzerken kendisine kulluk hakkı olduğu gibi, bela ve sıkıntıda iken de böyle bir hakkı vardır. Öte yandan sabır üç kısımdır: a- Masiyete sabır: Bu günah işlememek demektir. b- İtaate sabır: Bu da itaati yerine getirmek demektir. c- Bela ve sıkıntıya sabır. Bu da kulun o esnada Rabbine şikayet etmemesi anlamını taşır. Kişinin bu üç durumdan birisi ile sabretmesi şarttır. Sabır kula ebediyyen gereklidir. Bundan çıkış yoktur. Sabır bütün mükemmellikleri kazanmaya sebeptir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem birinci hadiste "Sabır, kula verilen en hayırlı şeydir" buyurmuştur. Bazıları şöyle der: Sabır bazen Allah için olurken, bazen Allah'ın yardımıyla birlikte olur. Birinci durumda sabreden kişi Allah'ın rızasını talep ettiğinden onun emrine sabreder ve itaat üzere olup, masiyeti işlememeye sabreder. İkinci durumda kul kendisinde zerre kadar güç ve kuvvet görmeyerek her şeyi Allah'a havale eder. Böylece gücü ve kuvveti Rabbine izafe eder. Bazıları bir de "es-sabr ale'llah" diye bir çeşitten bahsetmişlerdir. Bu kadere rıza demektir. "es-Sabru li'l-lah" Allah'ın ilahlığına ve muhabbetine bağlı iken "es-sabru bi'llah" dilemesi ve iradesiyle ilişkilidir. Üçüncüsü olan "es-sabru ale'llah" incelendiğinde ilk iki kısma dahil olduğu görülür. Çünkü bu çeşit sabır, Allah'ın dini' ahkarnı olan emir ve yasaklarına sabrın veya kevni' ahkam olan kullarını imtihanına sabrın dışında değildir. Doğruyu en iyi Allahu Teala bilir
ہم سے خلاد بن یحییٰ نے بیان کیا، کہا ہم سے مسعر بن کدام نے بیان کیا، کہا ہم سے زیاد بن علاقہ نے بیان کیا، کہا کہ میں نے مغیرہ بن شعبہ رضی اللہ عنہ سے سنا، انہوں نے بیان کیا کہ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم اتنی نماز پڑھتے کہ آپ کے قدموں میں ورم آ جاتا یا کہا کہ آپ کے قدم پھول جاتے۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم سے عرض کی جاتی کہ آپ تو بخشے ہوئے ہیں۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم فرماتے ہیں کہ کیا میں اللہ کا شکر گزار بندہ نہ بنوں۔
মুগীরাহ ইবনু শু‘বাহ (রাঃ)-কে বর্ণনা করতে শুনেছি। তিনি বলেন, নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম এত (দীর্ঘ সময় ধরে) সালাত আদায় করতেন যে, তাঁর দু’পা ফুলে যেত। তাঁকে এ ব্যাপারে জিজ্ঞেস করা হলে তিনি বললেনঃ আমি কি শোকরগুযার বান্দা হবো না? [১১৩০] (আধুনিক প্রকাশনী- ৬০২১, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
முஃகீரா பின் ஷுஅபா (ரலி) அவர்கள் கூறியதாவது: நபி (ஸல்) அவர்கள் தம் பாதங்கள் ‘வீங்கும் அளவுக்கு’ அல்லது ‘புடைக்கும் அளவுக்கு’ நின்று தொழுவார்கள். இதுபற்றி அவர்களிடம் கேட்கப்படும்போது “நான் நன்றியுள்ள அடியானாக இருக்க வேண்டாமா?” என்று கேட்பார்கள்.56 அத்தியாயம் :