عَنْ أَبِي ذَرٍّ ، قَالَ : رَأَيْتُ عَلَيْهِ بُرْدًا ، وَعَلَى غُلاَمِهِ بُرْدًا ، فَقُلْتُ : لَوْ أَخَذْتَ هَذَا فَلَبِسْتَهُ كَانَتْ حُلَّةً ، وَأَعْطَيْتَهُ ثَوْبًا آخَرَ ، فَقَالَ : كَانَ بَيْنِي وَبَيْنَ رَجُلٍ كَلاَمٌ ، وَكَانَتْ أُمُّهُ أَعْجَمِيَّةً ، فَنِلْتُ مِنْهَا ، فَذَكَرَنِي إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ لِي : " أَسَابَبْتَ فُلاَنًا " قُلْتُ : نَعَمْ ، قَالَ : " أَفَنِلْتَ مِنْ أُمِّهِ " قُلْتُ : نَعَمْ ، قَالَ : " إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ " قُلْتُ عَلَى حِينِ سَاعَتِي : هَذِهِ مِنْ كِبَرِ السِّنِّ ؟ قَالَ : " نَعَمْ ، هُمْ إِخْوَانُكُمْ ، جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ ، فَمَنْ جَعَلَ اللَّهُ أَخَاهُ تَحْتَ يَدِهِ ، فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ ، وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ ، وَلاَ يُكَلِّفُهُ مِنَ العَمَلِ مَا يَغْلِبُهُ ، فَإِنْ كَلَّفَهُ مَا يَغْلِبُهُ فَلْيُعِنْهُ عَلَيْهِ "
حَدَّثَنِي عُمَرُ بْنُ حَفْصٍ ، حَدَّثَنَا أَبِي ، حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ ، عَنِ المَعْرُورِ هُوَ ابْنُ سُوَيْدٍ ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ ، قَالَ : رَأَيْتُ عَلَيْهِ بُرْدًا ، وَعَلَى غُلاَمِهِ بُرْدًا ، فَقُلْتُ : لَوْ أَخَذْتَ هَذَا فَلَبِسْتَهُ كَانَتْ حُلَّةً ، وَأَعْطَيْتَهُ ثَوْبًا آخَرَ ، فَقَالَ : كَانَ بَيْنِي وَبَيْنَ رَجُلٍ كَلاَمٌ ، وَكَانَتْ أُمُّهُ أَعْجَمِيَّةً ، فَنِلْتُ مِنْهَا ، فَذَكَرَنِي إِلَى النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ ، فَقَالَ لِي : أَسَابَبْتَ فُلاَنًا قُلْتُ : نَعَمْ ، قَالَ : أَفَنِلْتَ مِنْ أُمِّهِ قُلْتُ : نَعَمْ ، قَالَ : إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ قُلْتُ عَلَى حِينِ سَاعَتِي : هَذِهِ مِنْ كِبَرِ السِّنِّ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، هُمْ إِخْوَانُكُمْ ، جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ ، فَمَنْ جَعَلَ اللَّهُ أَخَاهُ تَحْتَ يَدِهِ ، فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ ، وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ ، وَلاَ يُكَلِّفُهُ مِنَ العَمَلِ مَا يَغْلِبُهُ ، فَإِنْ كَلَّفَهُ مَا يَغْلِبُهُ فَلْيُعِنْهُ عَلَيْهِ
حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ حَفْصٍ، حَدَّثَنَا أَبِي، حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ، عَنِ الْمَعْرُورِ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ، قَالَ رَأَيْتُ عَلَيْهِ بُرْدًا وَعَلَى غُلاَمِهِ بُرْدًا فَقُلْتُ لَوْ أَخَذْتَ هَذَا فَلَبِسْتَهُ كَانَتْ حُلَّةً، وَأَعْطَيْتَهُ ثَوْبًا آخَرَ. فَقَالَ كَانَ بَيْنِي وَبَيْنَ رَجُلٍ كَلاَمٌ، وَكَانَتْ أُمُّهُ أَعْجَمِيَّةً، فَنِلْتُ مِنْهَا فَذَكَرَنِي إِلَى النَّبِيِّ ﷺ فَقَالَ لِي " أَسَابَبْتَ فُلاَنًا ". قُلْتُ نَعَمْ. قَالَ " أَفَنِلْتَ مِنْ أُمِّهِ ". قُلْتُ نَعَمْ. قَالَ " إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ ". قُلْتُ عَلَى حِينِ سَاعَتِي هَذِهِ مِنْ كِبَرِ السِّنِّ قَالَ " نَعَمْ، هُمْ إِخْوَانُكُمْ، جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ، فَمَنْ جَعَلَ اللَّهُ أَخَاهُ تَحْتَ يَدِهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ، وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ، وَلاَ يُكَلِّفُهُ مِنَ الْعَمَلِ مَا يَغْلِبُهُ، فَإِنْ كَلَّفَهُ مَا يَغْلِبُهُ فَلْيُعِنْهُ عَلَيْهِ ".
Narrated Ma'rur:I saw Abu Dhar wearing a Burd (garment) and his slave too was wearing a Burd, so I said (to Abu Dhar), "If you take this (Burda of your slave) and wear it (along with yours), you will have a nice suit (costume) and you may give him another garment." Abu Dhar said, "There was a quarrel between me and another man whose mother was a non-Arab and I called her bad names. The man mentioned (complained about) me to the Prophet. The Prophet (ﷺ) said, "Did you abuse so-and-so?" I said, "Yes" He said, "Did you call his mother bad names?" I said, "Yes". He said, "You still have the traits of (the Pre-lslamic period of) ignorance." I said. "(Do I still have ignorance) even now in my old age?" He said, "Yes, they (slaves or servants) are your brothers, and Allah has put them under your command. So the one under whose hand Allah has put his brother, should feed him of what he eats, and give him dresses of what he wears, and should not ask him to do a thing beyond his capacity. And if at all he asks him to do a hard task, he should help him therein
Telah menceritakan kepadaku ['Umar bin Hafsh] telah menceritakan kepada kami [Ayahku] telah menceritakan kepada kami [Al A'masy] dari [Ma'rur yaitu Ibnu Suwaid] dari [Abu Dzar], (Ma'rur) berkata; "Saya pernah melihat Abu Dzar memakai pakaian serupa dengan sahayanya. Maka saya berkata kepadanya; "Sekiranya kamu mengambil kain tersebut untuk kamu kenakan kemudian kamu memberi kain lagi untuk sahayamu (itu akan lebih baik), Lalu Abu Dzar berkata; "Bahwa dahulu aku dengan seorang laki-laki terjadi percekcokan, sementara ibu laki-laki itu adalah orang 'ajm (non Arab) lalu aku pun menghinakannya. Kemudian laki-laki itu mengadu kepada Nabi shallallahu 'alaihi wasallam, maka beliau bersabda kepadaku: "Apakah kamu habis menjelekkan fulan?" jawabku; "Benar." Beliau bertanya lagi; "Apakah kamu juga menghinakan ibunya?" jawabku; "Benar." Beliau bersabda: "Sungguh dalam dirimu masih terdapat sifat jahiliyah, " aku pun berkata; "Apakah saya masih memiliki sifat jahiliyahan padahal aku sudah tua?" beliau menjawab: "Ya, benar, mereka adalah saudaramu dan paman-pamanmu yang dititipkan Allah dibawah pengurusanmu, barangsiapa memiliki saudara yang masih dalam pengurusanya, hendaklah dia diberi makan sebagaimana yang dia makan, diberi pakaian sebagaimana ia mengenakan pakaian. Dan janganlah kamu bebaninya diluar batas kemampuannya, dan jika kamu membebaninya, maka bantulah dia dalam menyelesaikan tugasnya
(Ma'rur İbn Suveyd'den, o) Ebu Zerr hakkında dedi ki: "Ben onun üzerinde bir örtü, hizmetçisinin üzerinde de bir örtü gördüm. Bunun üzerine: Keşke sen (hizmetçinin üzerindeki) bu örtüyü de alıp giyinseydin, ikisi beraber birtam takım (hulle) olsaydı, hizmetçine de bir başka elbise verseydin, dedim. Ebu Zerr dedi ki: Benimle bir adam arasında bir söz(lü tartışma) olmuştu. Onun annesi de Arap olmayan bir kadındı. Annesi aleyhinde bazı sözler söyledim. O zat gidip beni Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söyledi. Bu sebeple bana: Sen filanla karşılıklı olarak birbirinize sövdünüz mü, dedi. Ben: Evet, dedim. Allah Rasulü: Annesi hakkında da ağır sözler söyledin mi, dedi. Ben: Evet, dedim. Allah Rasulü: Şüphesiz ki sen kendisinde bir cahiliye kalıntısı bulunan birisisin, buyurdu. Ben: Şu saate kadar, yaşımın bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen öyle mi, dedim. Allah Rasulü: Evet, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah onları elinizin altına vermiştir. Her kimin kardeşini Allah elinin altına vermişse, yediğinden ona yedirsin, giydiğinden ona giydirsin. Ona altından kalkamayacağı bir iş yüklemesin. Eğer altından kalkamayacağı bir iş yüklerse, o işte o da ona yardım etsin, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sövmek ve lanetlemek nehyedilmiştir." İbn Hibban, el-İrbad İbn Sariye'den sahih olduğunu belirterek şu hadisi nakletmektedir: "Birbirine söven iki kişi, birbirine çirkin sözler ve yalan söylemekte yarışan iki şeytandır." "Bir adam bir başka adamı fasıklıkla itham ederse ve(ya) onu küfür ile itham ederse ve o kişi de böyle değil ise, mutlaka o itham ona geri döner." Bu buyruğa göre, başkasına: Sen bir fasıksın yahut: Sen bir kafirsin dediği kimse eğer dediği gibi değil ise, sözü geçen niteliği hak eden, ona öyle diyen kişidir. Eğer böyle dediği kişi dediği gibi ise ona herhangi bir şey geri dönmez. Çünkü söylediği doğrudur. Ama bunu söylediği için fasık ya da kafir olmayışı, sen bir fasıksın demesinden ötürü günahkar olmayacağı anlamına gelmez. Aksine bu durumda çeşitli değerlendirmeler sözkonusudur: Eğer bu sözle o kimseye samimi olarak öğüt vermek ya da durumunu açıklamak suretiyle başkasına öğüt vermek maksadını gütmüş ise bu caizdir. Eğer onu ayıplamayı, bu vasıfla onun ün kazanmasını ve katıksız olarak ona eziyet vermeyi kastetmiş ise caiz olmaz. Çünkü onun halini örtmekle, ona öğretmekle, en güzel şekilde ona öğüt vermekle emrolunmuştur. O halde bunu yumuşaklıkla yapma imkanı varken şiddetle yapması caiz olmaz. Çünkü böyle bir yol, onu kışkırtmaya yahut o fÜl üzerinde ısrar etmesine sebep olabilir. Nitekim insanların çoğunun tabiatında böyle bir başkaldırı vardır. Özellikle emreden kişi, konum itibariyle kendisine emir verilen kişiden daha alt mertebede ise bu böyledir. Nevevi dedi ki: Bu geri dönüşün yorumu hususunda görüş ayrılığı vardır. Eğer onu böyle nitelemeyi helal kabul ediyor ise, küfür ona geri döner, denilmiştir. Ama böyle bir yorum haberin anlatım şekline göre uzak bir ihtimaldir. Bunun Hariciler hakkında yorumlanacağı da söylenmiştir. Çünkü onlar mu'minlerin kafir olduklarını söylerler. !yad bu görüşü böylece Malik'ten nakletmiş olmakla birlikte zayıf bir görüştür. Çünkü çoğunluğa göre sahih kabul edilen görüş, Haricilerin bid'atleri sebebiyle tekfir edilmeyeceği şeklindedir. Derim ki: Ama Malik'in bu görüşünün açıklanabilir bir tarafı vardır. O da şudur: Onlar arasından bazıları, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in cennetlik ve iman sahibi olduklarına tanıklık ettiği kimselerden bir çoğunun kafir olduğunu söylüyorlar. Bu durumda onların kafir olduklarını söylemek, sadece bir tevil sebebi ile onların başkasının kafir olduğunu söyledikleri için değil, Resulullah'ın sözü geçen şahitliğini yalanlamaları dolayısıyla söz konusu olur. Nitekim ileride "tevilsiz olarak kardeşinin kafir olduğunu söyleyen kimse" başlığında buna dair açıklamalar gelecektir. Konu ile ilgili tahkike göre hadis, Müslümanın Müslüman kardeşine böyle bir şeyi söylemekten vazgeçmesini sağlamak için söylenmiştir. Bu da Haricilerin fırkasının da, başka fırkaların da varlığından önce olmuştur. Hadisin manasının, kardeşini eksik ve küçük görüp göstermesinin ve ona kafir demesinin masiyet olan günahı ona döner, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da nispeten kabul edilebilir bir açıklamadır. Bir diğer açıklamaya göre, bu işin neticesinde küfre gideceğinden o kimse için korkulur. Nitekim masiyetler küfrün postacısıdır, denilmiştir. Yani masiyetleri sürekli işleyip onlar üzerinde ısrar eden kimsenin hatimesinin (ölümünün) kötü hal üzere olacağından korkulur. Bütün bu görüşler arasında en tercihe değer olanı; Müslüman olduğu bi- .. line n ve diyenin kendi kanaatine göre kafir olmasını gerektirecek herhangi bir şüphe de bulunmayan bir kimseye kafir demesi halinde, kendisinin -ileride açıklanacağı üzere- bu sebeple kafir olacağını söyleyenlerin görüşüdür. O halde hadisin manasına göre, böyle birisini tekfir eden kimsenin bu tekfiri onun aleyhine döner. Döner ifadesi, o kimsenin kafir olduğunu söylemek içindir, küfrün kendisi değildir. Böylelikle bu kendisi gibi olan bir kişiye kafir dediği için ve ancak İslam dininin batıl olduğuna inanan bir kafir tarafından tekfir edilen bir kimsenin durumuna benzer. Bunu hadisin bazı rivayet yollarında geçen "küfür onlardan birisi hakkında vacip olur" ifadeleri desteklemektedir. Kurtubi der ki: Şeriat koyucunun dilinde "küfür" lafzı kullanıldığı takdirde bu, dinden olduğu şer'i bir kesinlik olarak bilinen bir hususun inkarı anlamına gelir. Bununla birlikte küfür, şeriat koyucu tarafından nimetlerin inkarı, nimet sahibine şükrü n terk edilmesi ve haklarının gereği gibi yerine getirilmeyişi anlamında da kullanılmıştır. Nitekim bu husus daha önce İman bölümünde geçen "bazı küfürler, bazı küfürlerden daha aşağıdadır" başlığı altında yeteri kadar açıklanmış bulunmaktadır. Ebu Said yoluyla rivayet edilen hadiste de: "Çünkü kadınlar yapılan iyiliğe kafir olurlar, kocalarının iyiliklerine kafir olurlar" denilmektedir. (Bu da bu iyiliklere karşı nankörlük ederler, anlamındadır.) (Kurtubi devamla) dedi ki: Hadiste geçen "onlardan birisi bu söze layık olur" buyruğu da, o sözün günahını yüklenir ve o sözün günahı onun yakasına yapışır, demektir. Çünkü hadisteki "bae" lafzı yakasına yapışmak, ondan ayrılmamak anlamındadır. "Ebuu bi ni'metike" tabiri de buradan gelmektedir ki, ben nefsimi ona tabi kılıyor ve bu nimetini ikrar ediyorum, demektir. (Kurtubi) dedi ki: "Ona" lafzındaki zamir, küfür lafzının kendisine delalet ettiği asgari sınırı kapsayan bir tek tekfir sözüne aittir. Bunun sözün kendisine ait olması ihtimali de vardır. Kısacası kendisine bu sözün söylendiği kişi eğer şer'i açıdan da bir kafir ise, o sözü söyleyen doğru söylemiş ve kendisine bu söz söylenen kişi de bu söze layık olarak onu almış olur. Eğer öyle değil ise o sözün günahı ve vebali söyleyene geri döner. Kurtubi "döner" lafzının tevilinde sadece bu kadarı ile yetinmiştir. Bu hususta yapılacak en dengeli açıklamalardan birisi de budur. "Şüphesiz ben bir söz biliyorum ki, eğer onu söyleyecek olursa, onun bu hissettikleri ondan gider." Sözü geçen bu rivayette: "Eğer kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım, diyecek olursa" denilmektedir. "Sen bende bir hastalık olduğunu mu görüyorsun?" Öyle mi zannediyorsun, demektir. Buradaki (hastalık anlamına gelen) "be 's" kelimesi, çoğunluğun rivayetinde ref' ile (be 'sun şeklinde) gelmiştir. Bazılarında ise nasb ile "be'sen" şeklindedir. Daha açıklanabilir olan okuma şekli de budur. "Çek, git" ifadesi, bu adamın, kendisine Allah'a sığınmasını emreden diğerine söylediği sözdür. Yani işine git. Kendisine bu sözü söylemesi emredilen kişinin kafir ya da münafık olması en uygun olan haldir. Yahut böyle bir kimse o kadar çok öfkelenmiş idi ki, bu öfkesi onun dengesini kendisine öğüt veren ve kızgınlık ve öfkesinin hararetini kendisinden giderecek yolu gösteren o öğütçüye bu şekilde kötü cevap verecek noktaya varmıştır. Bu kişinin katı bedevilerden birisi olup şeytandan ancak delilerin sığındığını zanneden ve kızgınlığın, şeytanın şerıerinden bir çeşit olup o kızgınlık sebebiyle kişinin gerçek halinin dışına çıkarak, o kimseye elbisesini parçalamak, kaplarını kırıp dökmek gibi malını telef edecek işleri güzel gösterdiğini yahut kendisini kızdıran kimsenin üzerine hücum etmeyi ve buna benzer dengeli halin sınırları dışına çıkanların yaptıkları işleri ona süslü gösterdiğini bilmeyen kimselerden olduğu da söylenmiştir. Ebu Davud da, Atiye es-5a'di yoluyla merfu olarak: "Şüphesiz gazap şey tandandır" hadisini rivayet etmiş bulunmaktadır. Altıncı hadis (6049 nolu hadis) Ubade İbn es-5amit'ten rivayet edilmiş olup Kadir gecesi ile ilgilidir. Hadis daha önce şerh edilmiş olarak Oruç bölümünün sonlarında (2023.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Hadisi burada zikretmesinin sebebi: "Tartıştı", yani anlaşmazlığa düştü lafzı dolayısı iledir. Yedinci hadis (olan 6050 nolu) EbU Zerr'in hadisinde "bir adama karşılıklı ağır sözler söylemiştim" ifadesi yer almaktadır. Bu hadise dair açıklama daha önce İman bölümünde (30 nolu hadiste) geçmiş ve sözü geçen bu kişinin Nebi efendimizin müezzini Bilal r.a. olduğu belirtilmiş idi. Hadiste yer alan: "Şüphesiz sen kendisinde cahiliyenin kalıntıları bulunan bir kişisin" sözünde geçen "cahiliye" lafzındaki tenvin, azlık bildirmek içindir. (Bundan dolayı tercümede cahiliye kalıntısı tabiri kullanılmıştır.) Cahiliye, İslam'dan önce olan şeyler demektir. Burada bu lafız ile cahilliğin kastedilme ihtimali de düşünülebilir. Sende bir cahillik vardır, demek olur. Hadisteki: "Ben, bu saatte ve yaşımın büyüklüğüne rağmen mi, dedim" ifadesi yaşı ilerlemiş bir ihtiyar olduğum halde hala bende cahiliye kalıntısı yahut bir cahillik mi var, demektir. Hadisten Müslümanı küçümsemeyi ihtiva ettiğinden ötürü ağır sözler söylemenin (sövmenin) ve lanetlemenin ne derece ileri boyutta yerilmiş olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü İslam şeriatı, hükümlerin bir çoğunda Müslümanlar arasında eşitliği getirmiştir. Aralarında gerçek fazilet farkı ise ancak takva iledir. Dolayısı ile nesebi şerefli olan bir kimse, eğer takva ehlinden değilse, onun faydasını göremez. Fakat nesebi düşük olan bir kimse takvanın faydasını görecektir. Nitekim yüce Allah: "Şüphesiz Allah nezdinde en değerliniz en takvalı olanınızdır."(Hucurat, 13) buyurmaktadır
مجھ سے عمر بن حفص بن غیاث نے بیان کیا، کہا مجھ سے میرے والد نے بیان کیا، کہا ہم سے اعمش نے بیان کیا، ان سے معرور نے اور ان سے ابوذر رضی اللہ عنہ نے، معرور نے بیان کیا کہ میں نے ابوذر رضی اللہ عنہ کے جسم پر ایک چادر دیکھی اور ان کے غلام کے جسم پر بھی ایک ویسی ہی چادر تھی، میں نے عرض کیا: اگر اپنے غلام کی چادر لے لیں اور اسے بھی پہن لیں تو ایک رنگ کا جوڑا ہو جائے غلام کو دوسرا کپڑا دے دیں۔ ابوذر رضی اللہ عنہ نے اس پر کہا کہ مجھ میں اور ایک صاحب ( بلال رضی اللہ عنہ ) میں تکرار ہو گئی تھی تو ان کی ماں عجمی تھیں، میں نے اس بارے میں ان کو طعنہ دے دیا انہوں نے جا کر یہ بات نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم سے کہہ دی۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم نے مجھ سے دریافت فرمایا کیا تم نے اس سے جھگڑا کیا ہے؟ میں نے عرض کیا جی ہاں۔ دریافت کیا تم نے اسے اس کی ماں کی وجہ سے طعنہ دیا ہے؟ میں نے عرض کیا جی ہاں۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم نے فرمایا کہ تمہارے اندر ابھی جاہلیت کی بو باقی ہے۔ میں نے عرض کیا: یا رسول اللہ! اس بڑھاپے میں بھی؟ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم نے فرمایا کہ ہاں یاد رکھو یہ ( غلام بھی ) تمہارے بھائی ہیں، اللہ تعالیٰ نے انہیں تمہاری ماتحتی میں دیا ہے، پس اللہ تعالیٰ جس کی ماتحتی میں بھی اس کے بھائی کو رکھے اسے چاہئے کہ جو وہ کھائے اسے بھی کھلائے اور جو وہ پہنے اسے بھی پہنائے اور اسے ایسا کام کرنے کے لیے نہ کہے، جو اس کے بس میں نہ ہو اگر اسے کوئی ایسا کام کرنے کے لیے کہنا ہی پڑے تو اس کام میں اس کی مدد کرے۔
আবূ যার (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেনঃ তাঁর উপর একখানা চাদর ও তাঁর গোলামের গায়ে একখানা চাদর দেখে বললাম, যদি আপনি ঐ চাদরটি নিতেন ও পরতেন, তাহলে আপনার এক জোড়া হয়ে যেত আর গোলামকে অন্য কাপড় দিয়ে দিতেন। তখন আবূ যার বললেনঃ একদিন আমার ও আরেক লোকের মধ্যে কথাবার্তা চলছিল। তার মা ছিল জনৈকা অনারব মহিলা। আমি তার মা তুলে গালি দিলাম। তখন লোকটি নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম -এর নিকট তা বলল। তিনি আমাকে জিজ্ঞেস করলেনঃ তুমি অমুককে গালি দিয়েছ? আমি বললামঃ হাঁ। তিনি বললেনঃ তুমি কি তার মা তুলে গালি দিয়েছ? আমি বললামঃ হাঁ। তিনি বললেনঃ নিশ্চয়ই তুমি তো এমন লোক যার মধ্যে জাহিলী যুগের স্বভাব আছে। আমি বললামঃ এখনো? এ বৃদ্ধ বয়সেও? তিনি বললেনঃ হাঁ! তারা তো তোমাদেরই ভাই। আল্লাহ তা‘আলা ওদের তোমাদের অধীন করেছেন। সুতরাং আল্লাহ তা‘আলা যার ভাইকে তার অধীন করে দেন, সে নিজে যা খায়, তাকেও যেন তা খাওয়ায়। সে নিজে যা পরে, তাকেও যেন তা পরায়। আর তার উপর যেন এমন কোন কাজ না চাপায়, যা তার শক্তির বাইরে। আর যদি তার উপর এমন কঠিন ভার দিতেই হয়, তাহলে সে নিজেও যেন তাকে সাহায্য করে। [৩০] (আধুনিক প্রকাশনী- ৫৬১৫, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
மஅரூர் பின் சுவைத் (ரஹ்) அவர்கள் கூறியதாவது: நான் அபூதர் அல்கிஃபாரீ (ரலி) (அவர்களை மதீனாவுக்கருகில் உள்ள ‘ரபதா’ எனுமிடத்தில் சந்தித்தேன். அப்போது) அவர்கள்மீது ஒரு மேலங்கியும், அவர்களுடைய அடிமையின் மீது (அதே மாதிரியான) ஒரு மேலங்கியும் இருக்கக் கண்டேன். நான் (அவர்களிடம்), “(அடிமை அணிந்திருக்கும்) இதை நீங்கள் வாங்கி (கீழங்கியாக) அணிந்துகொண்டால் (உங்களுக்கு) ஒரு ஜோடி ஆடையாக இருக்குமே! இவருக்கு வேறோர் ஆடையைக் கொடுத்துவிடலாமே” என்று சொன்னேன். அப்போது அபூதர் (ரலி) அவர்கள் கூறினார்கள்: எனக்கும் ஒரு மனிதருக்கும் இடையே வாய்த்தகராறு ஏற்பட்டது. அம்மனிதரின் தாய் அரபியரல்லாதவர் ஆவார். ஆகவே, நான் அவருடைய தாயைக் குறிப்பிட்டு (இழிவாக)ப் பேசிவிட்டேன். உடனே அம்மனிதர் நபி (ஸல்) அவர்களிடம் என்னைப் பற்றி முறையிட்டார். அப்போது நபி (ஸல்) அவர்கள் என்னிடம், “நீர் இன்னாரை ஏசினீரா?” என்று கேட்டார்கள். நான், “ஆம்” என்று சொன்னேன். “அவருடைய தாயைக் குறிப்பிட்டு (இழிவாக)ப் பேசினீரா?” என்று கேட்டார்கள். நான் (அதற்கும்) “ஆம்” என்று பதிலளித்தேன். அப்போது நபி (ஸல்) அவர்கள், “நீர் அறியாமைக் காலத்துக் கலாசாரம் உள்ள மனிதராகவே இருக்கின்றீர்” என்று சொன்னார்கள். நான், “வயோதிகத்தை அடைந்துவிட்ட இந்தக் காலகட்டத்திலுமா? (அறியாமைக் கால குணம் கொண்டவனாய் உள்ளேன்?)” என்று கேட்டேன். நபி (ஸல்) அவர்கள், “ஆம்” என்று கூறிவிட்டு, “(பணியாளர்களான) அவர்கள் உங்கள் சகோதரர்கள் ஆவர். அவர்களை அல்லாஹ் உங்கள் ஆதிக்கத்தின் கீழ் வைத்துள்ளான். ஆகவே, யாருடைய ஆதிக்கத்தின் கீழ் அவருடைய சகோதரரை அல்லாஹ் வைத்துள்ளானோ அவர் தம் சகோதரருக்குத் தாம் உண்பதிலிருந்து உணவளிக்கட்டும். தாம் அணிவதிலிருந்து அவருக்கு அணியத்தரட்டும். அவரது சக்திக்கு மீறிய பணியை அவருக்குக் கொடுத்து அவரைச் சிரமப்படுத்த வேண்டாம். அவ்வாறு அவரது சக்திக்கு மீறிய பணியை அவருக்குக் கொடுத்தால் அவருக்குத் தாமும் ஒத்துழைக்கட்டும்” என்று கூறினார்கள்.64 அத்தியாயம் :