عَنْ أَنَسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : أَصَابَ أَهْلَ المَدِينَةِ قَحْطٌ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَبَيْنَا هُوَ يَخْطُبُ يَوْمَ جُمُعَةٍ ، إِذْ قَامَ رَجُلٌ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكَتِ الكُرَاعُ ، هَلَكَتِ الشَّاءُ ، فَادْعُ اللَّهَ يَسْقِينَا ، " فَمَدَّ يَدَيْهِ وَدَعَا " ، قَالَ أَنَسٌ : وَإِنَّ السَّمَاءَ لَمِثْلُ الزُّجَاجَةِ ، فَهَاجَتْ رِيحٌ أَنْشَأَتْ سَحَابًا ، ثُمَّ اجْتَمَعَ ثُمَّ أَرْسَلَتِ السَّمَاءُ عَزَالِيَهَا ، فَخَرَجْنَا نَخُوضُ المَاءَ حَتَّى أَتَيْنَا مَنَازِلَنَا ، فَلَمْ نَزَلْ نُمْطَرُ إِلَى الجُمُعَةِ الأُخْرَى ، فَقَامَ إِلَيْهِ ذَلِكَ الرَّجُلُ أَوْ غَيْرُهُ ، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ : تَهَدَّمَتِ البُيُوتُ فَادْعُ اللَّهَ يَحْبِسْهُ ، فَتَبَسَّمَ ، ثُمَّ قَالَ : " حَوَالَيْنَا وَلاَ عَلَيْنَا " فَنَظَرْتُ إِلَى السَّحَابِ تَصَدَّعَ حَوْلَ المَدِينَةِ كَأَنَّهُ إِكْلِيلٌ
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ ، عَنْ عَبْدِ العَزِيزِ ، عَنْ أَنَسٍ ، وَعَنْ يُونُسَ ، عَنْ ثَابِتٍ ، عَنْ أَنَسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ : أَصَابَ أَهْلَ المَدِينَةِ قَحْطٌ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ ، فَبَيْنَا هُوَ يَخْطُبُ يَوْمَ جُمُعَةٍ ، إِذْ قَامَ رَجُلٌ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكَتِ الكُرَاعُ ، هَلَكَتِ الشَّاءُ ، فَادْعُ اللَّهَ يَسْقِينَا ، فَمَدَّ يَدَيْهِ وَدَعَا ، قَالَ أَنَسٌ : وَإِنَّ السَّمَاءَ لَمِثْلُ الزُّجَاجَةِ ، فَهَاجَتْ رِيحٌ أَنْشَأَتْ سَحَابًا ، ثُمَّ اجْتَمَعَ ثُمَّ أَرْسَلَتِ السَّمَاءُ عَزَالِيَهَا ، فَخَرَجْنَا نَخُوضُ المَاءَ حَتَّى أَتَيْنَا مَنَازِلَنَا ، فَلَمْ نَزَلْ نُمْطَرُ إِلَى الجُمُعَةِ الأُخْرَى ، فَقَامَ إِلَيْهِ ذَلِكَ الرَّجُلُ أَوْ غَيْرُهُ ، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ : تَهَدَّمَتِ البُيُوتُ فَادْعُ اللَّهَ يَحْبِسْهُ ، فَتَبَسَّمَ ، ثُمَّ قَالَ : حَوَالَيْنَا وَلاَ عَلَيْنَا فَنَظَرْتُ إِلَى السَّحَابِ تَصَدَّعَ حَوْلَ المَدِينَةِ كَأَنَّهُ إِكْلِيلٌ
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ، عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ، عَنْ أَنَسٍ، وَعَنْ يُونُسَ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسٍ ـ رضى الله عنه ـ قَالَ أَصَابَ أَهْلَ الْمَدِينَةِ قَحْطٌ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ ﷺ، فَبَيْنَا هُوَ يَخْطُبُ يَوْمَ جُمُعَةٍ إِذْ قَامَ رَجُلٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلَكَتِ الْكُرَاعُ، هَلَكَتِ الشَّاءُ، فَادْعُ اللَّهَ يَسْقِينَا، فَمَدَّ يَدَيْهِ وَدَعَا. قَالَ أَنَسٌ وَإِنَّ السَّمَاءَ لَمِثْلُ الزُّجَاجَةِ فَهَاجَتْ رِيحٌ أَنْشَأَتْ سَحَابًا ثُمَّ اجْتَمَعَ، ثُمَّ أَرْسَلَتِ السَّمَاءُ عَزَالِيَهَا، فَخَرَجْنَا نَخُوضُ الْمَاءَ حَتَّى أَتَيْنَا مَنَازِلَنَا، فَلَمْ نَزَلْ نُمْطَرُ إِلَى الْجُمُعَةِ الأُخْرَى، فَقَامَ إِلَيْهِ ذَلِكَ الرَّجُلُ ـ أَوْ غَيْرُهُ ـ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ، تَهَدَّمَتِ الْبُيُوتُ، فَادْعُ اللَّهَ يَحْبِسْهُ. فَتَبَسَّمَ ثُمَّ قَالَ " حَوَالَيْنَا وَلاَ عَلَيْنَا ". فَنَظَرْتُ إِلَى السَّحَابِ تَصَدَّعَ حَوْلَ الْمَدِينَةِ كَأَنَّهُ إِكْلِيلٌ.
Narrated Anas:Once during the lifetime of Allah's Messenger (ﷺ), the people of Medina suffered from drought. So while the Prophet was delivering a sermon on a Friday a man got up saying, "O Allah's Messenger (ﷺ)! The horses and sheep have perished. Will you invoke Allah to bless us with rain?" The Prophet (ﷺ) lifted both his hands and invoked. The sky at that time was as clear as glass. Suddenly a wind blew, raising clouds that gathered together, and it started raining heavily. We came out (of the Mosque) wading through the flowing water till we reached our homes. It went on raining till the next Friday, when the same man or some other man stood up and said, "O Allah's Messenger (ﷺ)! The houses have collapsed; please invoke Allah to withhold the rain." On that the Prophet (ﷺ) smiled and said, "O Allah, (let it rain) around us and not on us." I then looked at the clouds to see them separating forming a sort of a crown round Medina
Enes r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde MedineIilerde kıtlık baş gösterdi. Cuma günü hutbesini verirken bir adam ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, bineklerimiz telef oldu, koyunlarımız telef oldu. Yüce Allah'a dua et de bize yağmur yağdırsın, dedi. O da ellerini uzatıp, dua etti. Enes dedi ki: Gerçekten gök bir cam parçası gibi idi. Bir rüzgar esti ve bir bulut meydana geldi. Daha sonra bulutlar bir araya geldi. Arkasından gök ağzını salıverdi, bizler adeta suda yüzerek çıktık ve nihayet evlerimize vardık. Bir sonraki cumaya kadar yağmur kesilmedi. Aynı adam -ya da bir başkası- kalkıp ona: Ey Allah'ın Resulü dedi. Evler yıkıldı. Allah'a dua et de bu yağmuru kessin. Resulullah gülümsedi, sonra: (Rabbim) etrafımıza yağdır, üzerimize değil. Bulutlara baktım, Medine'nin etrafında adeta bir taç oluşturur gibi parçalanmakta olduğunu gördüm." Fethu'l-Bari Açıklaması: 3578- "Ebu Talha dedi ki:" Ebu Talha'nın adı Zeyd b. Sehl el-Ensari olup, !::nes'in annesi Ümmü Süleym'in kocasıdır. Mescidden kasıt da Nebi sallalehu aleyhi ve sellem'in Hendek gazvesinde Ahzabın Medine'yi muhasarası esnasında namaz kılmak üzere hazırlamış olduğu yerdir. "Diğer bir kısmıyla beni sardı." Maksat, örtüsünün bir kısmını başının üzerine, bir kısmını da koltuğunun üzerine sardığıdır. "Resulullah sallalliihu aleyhi ve sellem bana: Seni Ebu Talha mı gönderdi, diye sordu. Ben: Evet dedim. Beraberinde yiyecek bir şey var mı, diye sordu. Evet, dedim. Resulullah sallalliihu aleyhi ve sellem Beraberinde bulunanlara: Kalkınız dedi." Nebi sallalliihu aleyhi ve sellem, bu ifadenin zahirinden Ebu Talha'nın kendisini evine davet ettiği anlamını çıkarmıştı. Bundan dolayı yanında bulunanlara: Kalkınız, dedi. Ancak ifadenin baş tarafı, Ümmü Süleym ile Ebu Talha'nın, Enes ile birlikte ekmek göndermiş olmalarını gerektirmektedir. Bu iki husus şöylece telif edilebilir: Onlar Enes ile birlikte ekmek göndererek Nebi sallalliihu aleyhi ve sellem'in onu alıp yemesini istemişlerdi. Fakat Enes oraya ulaşıp, Nebi sallalliihu aleyhi .. e sellem'in etrafında bulunanların kalabalık olduğunu görünce utandı. Tek başına Nebi'in kendisi ile birlikte eve gelmesi için onu davet etmeyi uygun gördü. Böylelikle Nebie yemek yedirmek maksatları gerçekleşmiş olacaktı. Bunun, Enes'i gönderenin görüşü olması ihtimali de vardır. Ona etrafında çok kimse olduğunu görecek olursa yalnızca Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellem'i devet etmesini söylemişti. Çünkü o miktarın Nebie ve beraberindekilere yetmeyeceği korkusu vardı. Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellem'in ise başkasını kendisine tercih edeceğini ve tek başına yemek yiyeceğini biliyorlardı. Gördüğüm rivayetlerin bir çoğu, Ebu Talha'nın bu olayda Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellem'i devet etmiş olmasını gerektirmektedir. "Ümmü Talha bir parça yağı sıktı ve ona katık yaptı." Yani o yağ topundan ,ıkanı ekmeğe katık yaptı. "el-Ukke" tabiri genellikle deriden yuvarlak olarak yapılmış ve içine yağ ve bal konan kabın adıdır. 3579- "Biz ayetleri" hariımlade olayları "sayardık." "Bereket (sayardık), siz ise onları korkutma sebebi olarak değerlendiriyorsunuz." İfadenin zahirinden anlaşıldığına göre onların bütün harikulade olayları orkutma sebebi olarak değerlendirmelerine tepki göstermiştir. Yoksa bütün ha'kulade olaylar da bereket değildir. Meselenin tahkiki, çok sayıda kimsenin az iktardaki yemekle doymasında olduğu gibi, bir kısmını Allah'tan bir bereket, iğer bir kısmını da -güneşin ve ayın tutulmasında olduğu gibi- Allah'tan bir kor"utma olarak saymayı gerektirmektedir. Nitekim Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz güneş ve ay Allah'ın ayetlerinden iki ayettir. Allah onlarla kullarını korkutur." "Haydi, mübarek abdest suyuna geliniz." Yani bu su ile abdest almaya geliniz. "Andolsun bizler yemeğin yenirken tesbihini duyardık." Resulullah salı allah u aleyhi ve sellem'in döneminde çoğunlukla duyardık, demektir. 3580- "Onun babası" Abdullah b. Amr b. Haram'dır. "Benim yanımda ise hurma ağaçlarından çıkan mahsulden başkası yok." Yani o geriye sözü geçen o bahçeden başkasını bırakmamıştı. "O bahçenin hurma ağaçlarından senelerce gelecek olan mahsul üzerindekini" yani onun borcunu seneler boyunca "karşılamaya yetmez." "Alacaklılar bana karşı aşırılık etmesinler diye benimle beraber gel. O da onunla beraber gitti." İfadede şu takdirde kaldırılmış lafızlar vardır: O da: Evet diye buyurdu. Onunla beraber yola koyuldu, bahçeye ulaşınca (bir harmanın) yanına yürüdü. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Vadesi gelmiş borcun alacaklılarının daha sonraya ertelenmesi caizdir. Aynı şekilde borçlunun da, borcun ödeneceği malın maslahatı açısından ödemeyi geciktirmesi caizdir. 2- İmamın yönetimi altındakilerin ihtiyaçlarını gidermeye çalışması ve bazıları adına bazıları nezdinde şefaat ve iltimasta bulunması gerekir. 3- Ayrıca hadiste nübuvvet alametlerinden apaçık bir alamet bulunmaktadır. Çünkü az miktardaki bir mahsulün çoğalması sözkonusu oldu ve nihayet çok miktardaki alacak, o mahsulden ödendiği halde geriye yine ondan bir şeyler arttı. 3581- "Suffa ashabı fakir kimselerdi." İleride onlardan er-Rikak bölümünde sözedilecektir. Suffa, Nebi mescidinin geri taraflarında üstü kapalı bir yer idi. Aileleri ve barınakları olmayan garip kimselerin kalması için hazırlanmıştı. Onlardan evlenenlere, ölenlere ya da yolculuğa çıkanlara göre oda sayıları artar veya eksilirdi. Ebu Nuaym, el-Hilye adlı eserinde bunların isimlerini sıralamış ve yüz kişiden fazla olduklarını tespit etmiştir. "Pis herif dedi, ağzın, burnun, kulağın kopsun diye beddua etti, sövüp saydı." el-Cureyr1'nin rivayetinde şöyle demektedir: "Pis herif, sana and veriyorum. eğer sesimi işitiyorsan mutlaka buraya gel. (Abdurrahman) dedi ki: Ben de olduğum yerden çıktım. Allah'a yemin ederim, benim hiçbir günahım yok, dedim. Bunlar işte senin misafirlerin, onlara sor. Misafirleri: Sana doğru söylüyor, o bize . 'emek getirdi dediler." "Kulağın, bumun, kopsun diye beddua etti, sövüp saydı" ifadesinde kulağın, ağzın ya da dudağın kopması için beddua anlamı vardır. Kurtubi dedi ki: Ebu Bekir, Abdurrahman'ın misafirlere karşı kusurlu dav!andığını zannetmişti. "Ebediyen bunun tadına bakmayacağım." İbnu't-Tın dedi ki: Ebu Bekir bu .sözleriyle misafirlerine değil, hanımına ve aile halkına hitap etmişti. "Mutlaka altından ... artar çoğalırdı." Yani lokmanın alındığı yerden arttığı görülüyordu. "Hanımı: Hayır, gözümün aydınlığına yemin ederim ki. .. " Bununla sevinç e insanın sevdiği ve hoşuna gidecek şeyleri görmesi kastedilmektedir. "Ebu Bekir ondan yedi ve bu şey tan (dan) idi, dedi. Bununla da yaptığı ye:ııini kastediyordu." Bundan önce hazfedilmiş.ifadeler vardır ki takdiri şöyledir: 3eni bunu yapmaya iten şeytandı. Yani Allah'a yemin ederim, bunu yemeyeceğim diye yemin etmeye beni iten şeytan olmuştu, demektir. Müslim ile el-İsmaill'deki rivayette: "Bu ancak şeytandandı" denilmektedir. Yine kastedilen onun yeminidir. Çünkü o şeytan Ebu Bekir r.a.'a yemin etmesini güzel ve süslü göstermek suretiyle kendisiyle misafirleri arasında bir mesafenin ortaya çıkmasını istemişti. Ebu Bekir ise daha hayırlı olanı işleyip, . 'eminini bozarak onu rusvayetmişti. "Sonra onu (yemek kabını) Nebi salı allah u aleyhi ve sellem'e alıp götürdü. abaha kadar onun yanında kaldı." Yani yemek kabı o haliyle kaldı. Geceleyin ondan yemediler. Çünkü bu olay, gecenin uzun bir süresinin geçmesinden sonra olmuştu. "Bizleri her birisi ile bir miktar kimsenin olduğu on iki kişi olarak ayırdı." Yani onları oniki gruba böldü. "Her bir adam ile birlikte kaç kişi bulunduğunu en iyi bilen Allah'tır. Ancak onlarla birlikte ... gönderdi." Yani o kat'i olarak şunu biliyordu: Her bir grubun başına bir kişi olmak üzere başlarına arif olarak oniki kişiyi görevlendirdi, fakat :-ıer bir arifin komutası altında onlardan kaçar kişi olduğunu bilmiyordu. Çünkü bu durumda çok olmaları ihtimali de, az olma ihtimali de vardır. Şu kadar var i o kat'i olarak onlarla -yani her bir grup kimse ile- birlikte birer arif göndermiş olduğundan emin idi. "(Abdurrahman) dedi ki: Hepsi de ondan yediler. -(Hadisi ondan rivayet eden (Ebu Osman): Ya da onun gibi, dedi." Hulasa askerlerin tamamı Ebu Bekir'in, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e göndermiş olduğu, o kaptan yemek yediler. Böylelikle sözü geçen yemekte bereketin tamamlanmasının Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nezdinde bulunması ile gerçekleştiği ortaya çıkmış oldu. Çünkü Ebu Bekir'in evinde görülen bereket sadece bu yemekteki bereketin başlangıçlarının ortaya çıkması idi. Nihai derecesine ulaşması ve bütün askerlere yetecek hale gelmesi ise, ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında kalmasından sonra tahakkuk etmiştir. Rivayetin zahirinden anlaşılan budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Hadisten Çıkan Sonuçlar Az önce geçen hususların dışında şunlar da anlaşılmaktadır: 1- Fakirler, bakıma muhtaç iseler, mescidlere sığınabilirler. Ancak bu konuda bir ısrarları olmamalı, yüzsüzlük etmemeleri, namaz kılanların da şaşırmasına sebep olmamalıdıriar. 2- Bu şartların bulunması halinde fakirleri görüp gözetmek müstehaptır. 3- Darlık ve kıtlık zamanlarında ek mali yükümlülükler getirilebilir. 4- Misafir için yeteri kadar ikram hazırlanmış olduğu takdirde; hanımın, çocuğun ve misafirin yanında bulunmamak caizdir. 5- Evin hanımı, kocasından özel bir izin olmadan misafirlere yapacağı hazırlıklarda ve sunacağı yemekte (görüşüne göre) tasarruf edebilir. 6- Tedib etmek, hayır işleme alışkanlığı kazandırmak amacıyla babanın ev- ladına ağır sözler söylemesi caizdir. 7 - Yemin edildikten sonra yemini bozmak caizdir. 8- Velilerin ve Salihlerin yemekleri ile teberrük caizdir. 9- Bereketin göründüğü yemeği büyüklere takdim edebilir, onlar da bunu kabul ederler. 10- Şanı yüce Allah'ın velilerine ihsan ettiği lütuftarı da görülmektedir. Çünkü Ebu Bekir'in düşüncesi karışmış olduğu gibi çocuğu, hanımı ve misafirleri de yemeği kabul etmediklerinden ötürü karışmıştır. Bundan dolayı Ebu Bekir üzülmüş ve az önce açıklandığı üzere yemin etmek, sonra yeminini bozmak gibi ve benzeri sıkıntılara maruz kalmıştı. Ancak yüce Allah bu sıkıntılarını ona ihsan ettiği keramet ile kaldırmıştı. Böylelikle sıkıntıları rahatlığa, kederi de sevince dönüşmüş oldu. Hamd Allah'adır, minnet duygularımız O'nadır. 3582- "Binekler helak oldu." Bununla kasıt atlardır. Bazen atların dışındaki hayvanlar hakkında da kullanılabilir. "Cam gibi" Aşırı berraklığından, onda hiç bulut olmadığından cama benzetiImiştir. "Taç (ikliı)" başın etrafını kuşatan ve başa bağlanan şeye denilir
ہم سے مسدد نے بیان کیا، کہا ہم سے حماد نے بیان کیا، ان سے عبدالعزیز نے اور ان سے انس رضی اللہ عنہ نے اس حدیث کو یونس سے بھی روایت کیا ہے۔ ان سے ثابت نے اور ان سے انس رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ رسول اللہ صلی اللہ علیہ وسلم کے زمانے میں ایک سال قحط پڑا۔ آپ صلی اللہ علیہ وسلم جمعہ کی نماز کے لیے خطبہ دے رہے تھے کہ ایک شخص نے کھڑے ہو کر کہا: یا رسول اللہ! گھوڑے بھوک سے ہلاک ہو گئے اور بکریاں بھی ہلاک ہو گئیں۔ آپ اللہ تعالیٰ سے دعا کیجئے کہ وہ ہم پر پانی برسائے۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم نے اپنے ہاتھ اٹھائے اور دعا کی۔ انس رضی اللہ عنہ نے بیان کیا کہ اس وقت آسمان شیشے کی طرح ( بالکل صاف ) تھا۔ اتنے میں ہوا چلی۔ اس نے ابر ( بادل ) کو اٹھایا پھر ابر کے بہت سے ٹکڑے جمع ہو گئے اور آسمان نے گویا اپنے دہانے کھول دیئے۔ ہم جب مسجد سے نکلے تو گھر پہنچتے پہنچتے پانی میں ڈوب چکے تھے۔ بارش یوں ہی دوسرے جمعہ تک برابر ہوتی رہی۔ دوسرے جمعہ کو وہی صاحب یا کوئی دوسرے پھر کھڑے ہوئے اور عرض کیا: اے اللہ کے رسول! مکانات گر گئے۔ دعا فرمائیے کہ اللہ تعالیٰ بارش کو روک دے۔ نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم مسکرائے اور فرمایا: اے اللہ! اب ہمارے چاروں طرف بارش برسا ( جہاں اس کی ضرورت ہو ) ہم پر نہ برسا۔ انس رضی اللہ عنہ کہتے ہیں کہ میں نے جو نظر اٹھائی تو دیکھا کہ اسی وقت ابر پھٹ کر مدینہ کے ارد گرد سر پیچ کی طرح ہو گیا تھا۔
আনাস (রাঃ) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন, আল্লাহর রাসূল সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম-এর যুগে একবার মদিনা্বাসী অনাবৃষ্টির কারণে দুর্ভিক্ষে নিপতিত হল। এ সময় কোন এক জুমু‘আর দিনে নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম খুত্বা দিয়েছিলেন, তখন এক লোক উঠে দাঁড়াল এবং বলল, হে আল্লাহর রাসূল! ঘোড়াগুলো নষ্ট হয়ে গেল, বকরীগুলো ধ্বংস হয়ে গেল। আল্লাহর নিকটে বৃষ্টির জন্য দু’আ করুন। নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম তৎক্ষণাৎ দু’হাত উঠিয়ে দু’আ করলেন। আনাস (রাঃ) বলেন, তখন আকাশ কাঁচের মত নির্মল ছিল। হঠাৎ মেঘ সৃষ্টিকারী বাতাস শুরু হল এবং মেঘ ঘনীভূত হয়ে গেল। অতঃপর শুরু হল প্রবল বৃষ্টিপাত যেন আকাশ তার দরজা খুলে দিল। আমরা পানি ভেঙ্গে বাড়ী পৌঁছলাম। পরবর্তী শুক্রবার পর্যন্ত অনবরত বৃষ্টিপাত হল। ঐ শুক্রবারে জুমু‘আর সময় ঐ ব্যক্তি বা অন্য কেউ দাঁড়িয়ে বলল, হে আল্লাহর রাসূল! গৃহগুলো ধ্বংস হয়ে গেল। বৃষ্টি বন্ধের জন্য আল্লাহর নিকটে দু’আ করুন। তখন নবী সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম মুচকি হাসলেন এবং বললেন, আমাদের আশে পাশে বৃষ্টি হোক। আমাদের উপর নয়। [আনাস (রাঃ) বলেন,] তখন আমি দেখলাম, মদিনা্ আকাশ হতে মেঘরাশি চারিদিকে সরে গেছে আর মদিনা্কে মুকুটের মত মনে হচ্ছে। (৯৩২) (আধুনিক প্রকাশনীঃ ৩৩১৮, ইসলামিক ফাউন্ডেশনঃ)
அனஸ் (ரலி) அவர்கள் கூறியதாவது: அல்லாஹ்வின் தூதர் (ஸல்) அவர் களது காலத்தில் மதீனாவாசிகளைப் பஞ்சம் பீடித்தது. (அந்தக் காலகட்டத்தில்) நபி (ஸல்) அவர்கள் ஒரு ஜுமுஆ நாளில் சொற்பொழிவு நிகழ்த்திக்கொண்டிருந்த போது ஒரு (நாட்டுப்புற) மனிதர் எழுந்து, “அல்லாஹ்வின் தூதரே! குதிரைகள் அழிந்துவிட்டன; ஆடுகளும் அழிந்து விட்டன. ஆகவே, அல்லாஹ்விடம் பிரார்த்தியுங்கள்; அவன் நமக்கு மழை பொழிவிக்கட்டும்” என்று சொன்னார். உடனே நபி (ஸல்) அவர்கள், தமது கையை உயர்த்திப் பிரார்த்தனை செய்தார்கள். அப்போது, வானம் (மேகங்கள் இல்லா மல்) கண்ணாடியைப் போன்றிருந்தது. (நபி (ஸல்) அவர்கள் பிரார்த்தித்தவுடன்) காற்று ஒன்று வேகமாக வீசி மேகக் கூட்டத்தைத் தோற்றுவித்தது. பிறகு, அந்த மேகக் கூட்டம் ஒன்றுதிரண்டது. பிறகு, வானம் மழையைப் பொழிந்தது. நாங்கள் தண்ணீரில் மூழ்கியபடி (பள்ளிவாசலிலிருந்து) வெளியே வந்து எங்கள் இல்லங் களை அடைந்தோம். அடுத்த ஜுமுஆ (நாள்)வரை எங்களுக்கு மழை பொழிந்து கொண்டேயிருந்தது. ஆகவே, (மழை பெய்விக்கும்படி இறைவனிடம் பிரார்த்திக்கச் சொன்ன) அந்த மனிதர்- அல்லது வேறொரு மனிதர்- நபி (ஸல்) அவர்கள் முன்னால் எழுந்து நின்று, “அல்லாஹ்வின் தூதரே! (அடை மழையின் காரணத்தால்) வீடுகள் இடிந்து விட்டன. ஆகவே, அல்லாஹ்விடம் பிரார்த்தியுங்கள்; அவன் மழையை நிறுத்தி விடட்டும்” என்று சொன்னார். அதைக் கேட்ட நபி (ஸல்) அவர்கள் புன்னகை புரிந்தவாறு, “(இறைவா!) எங்களைச் சுற்றிலும் (எங்களுக்கு நன்மை ஏற்படும் விதத்தில்) மழையைப் பொழிவிப்பாயாக! எங்கள்மீது (எங்களுக்குக் கேடு நேரும் விதத்தில்) மழை பொழியச் செய்யாதே!” என்று பிரார்த்தித்தார்கள். பின்னர் நான் மேகத்தை நோக்கினேன். அது (பல துண்டு களாகப்) பிரிந்து மதீனாவைச் சுற்றிலும் ஒரு கிரீடத்தைப் போல் வளையமிட்டி ருந்தது. இந்த ஹதீஸ் இரண்டு அறிவிப்பாளர் தொடர்களில் வந்துள்ளது.95 அத்தியாயம் :