خَرَجَ عَلَيْنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ ، فَرَجَوْنَا أَنْ يُحَدِّثَنَا حَدِيثًا حَسَنًا ، قَالَ : فَبَادَرَنَا إِلَيْهِ رَجُلٌ فَقَالَ : يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، حَدِّثْنَا عَنِ القِتَالِ فِي الفِتْنَةِ ، وَاللَّهُ يَقُولُ : {{ وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ }} فَقَالَ : هَلْ تَدْرِي مَا الفِتْنَةُ ، ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ ؟ " إِنَّمَا كَانَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُقَاتِلُ المُشْرِكِينَ وَكَانَ الدُّخُولُ فِي دِينِهِمْ فِتْنَةً ، وَلَيْسَ كَقِتَالِكُمْ عَلَى المُلْكِ "
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ شَاهِينَ الوَاسِطِيُّ ، حَدَّثَنَا خَالِدٌ ، عَنْ بَيَانٍ ، عَنْ وَبَرَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ ، قَالَ : خَرَجَ عَلَيْنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ ، فَرَجَوْنَا أَنْ يُحَدِّثَنَا حَدِيثًا حَسَنًا ، قَالَ : فَبَادَرَنَا إِلَيْهِ رَجُلٌ فَقَالَ : يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، حَدِّثْنَا عَنِ القِتَالِ فِي الفِتْنَةِ ، وَاللَّهُ يَقُولُ : {{ وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ }} فَقَالَ : هَلْ تَدْرِي مَا الفِتْنَةُ ، ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ ؟ إِنَّمَا كَانَ مُحَمَّدٌ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ يُقَاتِلُ المُشْرِكِينَ وَكَانَ الدُّخُولُ فِي دِينِهِمْ فِتْنَةً ، وَلَيْسَ كَقِتَالِكُمْ عَلَى المُلْكِ
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ الْوَاسِطِيُّ، حَدَّثَنَا خَالِدٌ، عَنْ بَيَانٍ، عَنْ وَبَرَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ، قَالَ خَرَجَ عَلَيْنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ فَرَجَوْنَا أَنْ يُحَدِّثَنَا، حَدِيثًا حَسَنًا ـ قَالَ ـ فَبَادَرَنَا إِلَيْهِ رَجُلٌ فَقَالَ يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ حَدِّثْنَا عَنِ الْقِتَالِ فِي الْفِتْنَةِ وَاللَّهُ يَقُولُ {وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ} فَقَالَ هَلْ تَدْرِي مَا الْفِتْنَةُ ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ، إِنَّمَا كَانَ مُحَمَّدٌ ﷺ يُقَاتِلُ الْمُشْرِكِينَ، وَكَانَ الدُّخُولُ فِي دِينِهِمْ فِتْنَةً، وَلَيْسَ كَقِتَالِكُمْ عَلَى الْمُلْكِ.
Narrated Sa`id bin Jubair:`Abdullah bin `Umar came to us and we hoped that he would narrate to us a good Hadith. But before we asked him, a man got up and said to him, "O Abu `Abdur-Rahman! Narrate to us about the battles during the time of the afflictions, as Allah says:-- 'And fight them until there is no more afflictions (i.e. no more worshipping of others besides Allah).'" (2.193) Ibn `Umar said (to the man), "Do you know what is meant by afflictions? Let your mother bereave you! Muhammad used to fight against the pagans, for a Muslim was put to trial in his religion (The pagans will either kill him or chain him as a captive). His fighting was not like your fighting which is carried on for the sake of ruling
Telah menceritakan kepada kami [Ishaq bin Syahin Al Wasithi] telah menceritakan kepada kami [Khalid] dari [Bayan] dari [Wabarah bin Abdurrahman] dari [Sa'id bin Jubair] mengatakan, [Abdullah bin Umar] menemui kami, kami sangat berharap agar ia menceritakan kepada kami sebuah pembicaraan yang baik. Tiba-tiba ada seorang laki-laki yang mendahului kami menemuinya dan berujar; 'ya Abu Abdurrahman, ceritakanlah kepada kami sebuah cerita tentang peperangan dalam fitnah yang telah Allah firmankan: 'Dan perangilah mereka hingga tak ada lagi fitnah di muka bumi' (QS. Albaqarah; 193). Maka Abdullah bin Umar bertanya; 'Apakah kamu tahu apa fitnah itu, duhai malangnya ibumu kehilangan dirimu, Dahulu Muhammad Shallallahu'alaihiwasallam memerangi orang-orang musyrik dan siapa saja yang memasuki agama mereka (pindah agama) itulah yang dimaksud fitnah, dan fitnah maksudnya bukanlah peperangan kalian terhadap para raja (penguasa)
Said b. CUbeyr şöyle anlatmıştır: Bir gün yanımıza Abdullah b. Ömer çıkageldi. Biz de kendisinden bize güzel bir hadis rivayet etmesini rica ettik. Said dedi ki: Bizden önce birisi ona doğru ileri geçerek "Ey Ebu Abdurrahman! Bize fitne anındaki çarpışmadan söz et!" Yüce Allah "Fitne tamamen yok edilinceye ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın"(Bakara 193) buyuruyor dedi. Bunun üzerine İbn Ömer "Sen fitne nedir bilir misin? Anası evlatsız kalasıca! Muhammed ancak müşriklerle savaşırdI. Onların dinlerine girmek bir fitnedir. Onun savaşı sizin savaşınız gibi mülk yani iktidar üzerine değildi" demiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Nebi s.a.v.'in "Fitne doğu tarafından gelecektir" ifadesi, doğu cihetinden gelecektir anlamınadır. İmam Buhari bu konuda üç hadise yer vermiştir. Bunlardan birincisini iki açıdan zikretmiştir. Ben Fiten bölümünün baş taraflarında Üsame hadisinin açıklamasına yer vermiş ve bu hadisle "Ben fitnelerin evlerinizin arasından çıktığını görüyorum" ifadesinin nasıl cem ve telif edileceğini belirtmiştim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in O hitabı Medinelilere idi. Mühelleb şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem doğu tarafında yaşanlar< dua etmemiştir. Çünkü onlar şeytanın fitnelerle istilası nedeniyle kendi yörelerine inmiş olan kötülük karşısında zayıftılar. "01 0}" ifadesi hakkında Davudi şöyle demiştir: Güneşin gerçekten iki adet boynuzu (0}) bulunmaktadır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ifade ile şeytan ın gücünü ve insanları saptırmak için yardımına başvurduğu şeyleri kastetmiş olma ihtimali vardır. Ağır basan ihtimal de budur. Bazıları şöyle demiştir: Şeytan güneş doğarken kendisine tapanların secdesi kendine olsun diye başını güneşe yaklaştırır. Başka bazıları ise güneşin, iki boynuzunun arasından doğduğu şeytanı bulunma ihtimali vardır demişlerdir. Hattabl'nin görüşü ise şöyledir: "0,;JI" insan topluluğu olup, bir nesil yok olduktan sonra diğeri gelir demiştir. Bir başkası ise şöyle demiştir: O gün doğu yöresindeki insanlar küfür ehli idi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem fitnenin O bölgeden çıkacağını haber vermiştir ki gerçek de aynen böyle olmuştur. Fitnelerin ilki doğu tarafından çıkmıştır. Bu, Müslümanlar arasındaki tefrikaya sebep olmuştur. Tefrika, şeytan ın sevdiği ve sevinç duyduğu bir şeydir. Bid'atler de aynı şekilde o taraftan çıkmıştır. Hartab! şöyle der: Necd, doğu tarafı demektir. Medine'de bulunan bir kimsenin ne cidi Irak çölü ve civarıdır. Burası Medinelilerin doğusuna düşer. "Necd" kelimesi esasen yüksekçe yer anlamınadır. Bunun zıttı "el-ğavr"dır. Çünkü ğavr alçak olan yer anlamınadır. Tihame baştan sonra ğavr olup Mekke, Tihame'ye dahildir. Bu açıklamayla Davudl'nin "Necd Irak tarafındadır" şeklindeki ifadesinin zayıflığı ortaya çıkmaktadır. Zira onun açıklaması Necd'in özel bir yer olduğu izlenimini vermektedir. Oysa gerçek böyle değildir. Tam aksine yanındakine nispetle yüksek olan her şey necddir. Bundan dolayı yüksek yerlere necd, alçak yerlere ğavr denilir. "Bize fitne anındaki çarpışmadan söz et. Yüce Allah buyuruyor ki ... " Abdullah'a bu talepte bulunan kişi, okuduğu ayetle çarpışmçının meşru olduğuna delil getirmek ve ayette İbn Ömer gibi çarpışmayı terkedene cevap olduğunu vurgulamak istemektedir. "........." Anası evlatsız kalasıca! Anan seni kaybetsin! Bu ifadenin zahiri duadır. Ancak bu cümle burada olduğu gibi kaçındırma yerinde gelebilir. İbn Ömer'in cevabı şöyledir: ".....= onlarla çarpışınız" ayetindeki zamir "kafirler" yerine kullanılmıştır. Yüce Allah mu'minlere dini yüzünden fitneye uğrayan ve irtidad eden hiç kimse kalmasın diye kafirlerle çarpışmayı emretmektedir. Kafirlerin dinine girmek fitnedir. İnsan dini yüzünden fitneye uğruyordu. Onu ya öldürüyorlar ya da eline ayağına kelepçe vuruyorlardı. Sonunda Müslümanlar çoğaldı ve hiçbir fitne kalmadı. ".......'' yani kafirlerden hiçbir kimseden, hiçbir mü mine karşı herhangi bir fitne kalmadı. İbn Ömer'in görüşü, iki zümreden biri haklı, diğeri haksız olduğunda fitne zamanında savaşa katılmamak şeklinde idi. Bazıları, buradaki fitnenin iktidar talebinde galip gelme amacıyla çıkan savaş durumuna mahsus olduğunu söylemişlerdir. Buna karşılık meşru idareciye karşı isyan edenler "bağıler" sözkonusu olduğunda buna fitne denmez ve onlar itaata dönünceye kadar kendileriyle çarpışmak gerekli olur. Çoğunluğun görüşü bu doğrultudadır
ہم سے اسحاق بن شاہین واسطی نے بیان کیا، کہا ہم سے خلف بن عبداللہ طحان نے بیان کیا، ان سے بیان ابن بصیر نے، ان سے وبرہ بن عبدالرحمٰن نے، ان سے سعید بن جبیر نے بیان کیا کہ عبداللہ بن عمر رضی اللہ عنہما ہمارے پاس آئے تو ہم نے امید کی کہ وہ ہم سے کوئی اچھی بات کریں گے۔ اتنے میں ایک صاحب حکیم نامی ہم سے پہلے ان کے پاس پہنچ گئے اور پوچھا: اے ابوعبدالرحمٰن! ہم سے زمانہ فتنہ میں قتال کے متعلق حدیث بیان کیجئے۔ اللہ تعالیٰ فرماتا ہے تم ان سے جنگ کرو یہاں تک کہ فتنہ باقی نہ رہے۔ ابن عمر رضی اللہ عنہما نے کہا تمہیں معلوم بھی ہے کہ فتنہ کیا ہے؟ تمہاری ماں تمہیں روئے۔ محمد صلی اللہ علیہ وسلم فتنہ رفع کرنے کے لیے مشرکین سے جنگ کرتے تھے، شرک میں پڑنا یہ فتنہ ہے۔ کیا نبی کریم صلی اللہ علیہ وسلم کی لڑائی تم لوگوں کی طرح بادشاہت حاصل کرنے کے لیے ہوتی تھی؟
সা‘ঈদ ইবনু যুবায়র (রহ.) হতে বর্ণিত। তিনি বলেন, একবার ‘আবদুল্লাহ্ ইবনু ‘উমার (রাঃ) আমাদের নিকট আসলেন। আমরা আশা করছিলাম যে, তিনি আমাদের একটি উত্তম হাদীস বর্ণনা করবেন। এক ব্যক্তি তাঁর দিকে আমাদের চেয়ে এগিয়ে গিয়ে বলল, হে আবূ ‘আবদুর রহমান! ফিতনার সময় যুদ্ধ করা সম্বদ্ধে আমাদের কিছু বলুন। কেননা, আল্লাহ্ তা‘আলা ইরশাদ করেছেনঃ ‘তাদের সঙ্গে যুদ্ধ কর, যতক্ষণ না ফিতনার অবসান ঘটে’- (সূরাহ আল-বাক্বারাহ ২/১৯৩)। তখন তিনি বললেন, তোমার মা তোমার জন্য বিলাপ করুক। ফিতনা কাকে বলে জান কি? মুহাম্মাদ সাল্লাল্লাহু আলাইহি ওয়াসাল্লাম তো যুদ্ধ করতেন মুশরিকদের বিরুদ্ধে। কেননা, তাদের শিরকের মধ্যে থাকাটাই আসলে ফিতনা। কিন্তু তা তোমাদের রাজ্য নিয়ে লড়াইর মতো ছিল না। [৩১৩০] (আধুনিক প্রকাশনী- ৬৬০০, ইসলামিক ফাউন্ডেশন)
சயீத் பின் ஜுபைர் (ரஹ்) அவர்கள் கூறியதாவது: அப்துல்லாஹ் பின் உமர் (ரலி) அவர்கள் (மக்காவில் அரசியல் குழப்பம் நடந்து கொண்டிருந்தபோது) எங்களிடம் (ஒருநாள்) வந்தார்கள். அன்னார் எங்க ளுக்கு ஒரு நல்ல ஹதீஸை எடுத்துரைக்க வேண்டுமென நாங்கள் எதிர்பார்த்தோம். இதற்கிடையில் ஒருவர் அவர்களை நோக்கி விரைந்துசென்று, “அபூஅப்திர் ரஹ்மானே! குழப்பத்தின்போது போர் புரிவது பற்றி எங்களுக்குச் சொல்லுங்கள். அல்லாஹ்வோ, “குழப்பம் நீங்கும்வரை போரிடுங்கள்” என்று (8:39ஆவது வசனத்தில்) கூறுகின்றானே!” எனக் கேட்டார். அதற்கு அப்துல்லாஹ் பின் உமர் (ரலி) அவர்கள், “தாயற்றுப்போவாய்! (இந்த வசனத்தில் கூறப்பட்டுள்ள) ‘குழப்பம்’ என்னவென்று உனக்குத் தெரியுமா? முஹம்மத் (ஸல்) அவர்கள் இணைவைப்பாளர்களுடன்தான் போரிட்டார்கள். இணைவைப்பாளர்களின் மார்க்கத்தில் இருப்பதுதான் குழப்பமே. ஆனால், (இன்று) ஆட்சியதிகாரத்திற்காக நீங்கள் போரிட்டுக்கொள்வதைப் போன்று அது இருக்கவில்லை” என்று பதிலளித்தார்கள்.31 அத்தியாயம் :